Kalbim geçemiyor,ayaklarım gidemiyordu.. Beynim aptalsın diye haykırırken kalbim kulağıma fısıldıyordu.. Aşk aptallar içindir..
Elimdeki poşetlerle zar zor kapıyı açıp içeri girebilmiştim. Yastıkları dağılmış olan kanepeye baktım. Dağınıklığı bu kadar sevme sonat.. Gün gelecek kalbimdeki dağınıklığı toplayamayacaksın!
Poşetleri mutfağa taşıyıp dolaba yerleştirmeye başladım. Sonatla salıncağı yaktığı günden beri tek kelime konuşmamıştık.. Aynı nefesi soluduğumuz evde iki yabancı gibiydik. Elimdeki böğürtlen reçeli kavanozuna baktığımda gülümsedim.
En sevdiğinden sevdiğim.."Sende kimsin?" Duyduğum sesle yerimde sıçradım. Sesin geldiği yöne baktığımda vücudunda havlu sarılı pembe saçlı kadını görünce reçel kavanozu elimden düşüp gürültüyle parçalara ayrıldı. Dolan gözlerimdeki yaşları bastırmaya çalışırken eğildim. Titreyen ellerimle kırılan parçaları toplamaya çalışıyordum. Cam parçası elimi kestiğinde bastırdığım gözyaşlarını serbest bıraktım. Elimdeki kesik acıtmıyordu. Canımı acıtan kalbimdeki kırıkların kesikleriydi..
Kadın sorusunu yineledi."Sana diyorum kimsin?" Sahi ben kimdim? Sonatın girdabında savaşan aptal bir kuş..
"Ne diyorsun?" Seslimi söylemiştim?
"Hayatım!" Kadının ağzından dökülen kelimeler jilet yutmuşçasına boğazımdan aşağıya doğru parçalıyordu içimi.. Sonata hayatım diyordu.. Benim sevdiğim adam başkalarının hayatı mıydı yani? Sonatın sesini duyduğumda güçlükle yutkundum.
"Ne var beril?" Sonat içeri girdiğinde şaşırmış gözlerle bakıyordu bana.. O gözlerde bana ait bir şey olmalıydı bayım..
Hızlıca yanıma gelip kolumu tuttu."Elin.. kanıyor!" Yapma sonat benim için endişeleniyormuş gibi davranma.. İnanırım sana.. safım ben saf bir kuş unuttun mu?
Kolumu çekip ondan kurtardım."Girdabında savaşan kuş artık kalbinin kırıklarıyla kan revan içinde.."dediğimde arkamı döndüm gidiyordum. Geçebiliyormuş kalbim.. Gidebiliyormuş ayaklarım..
Kolumdan yakaladı beni. Kendine doğru çekerken hissettim.. Kokusuna başkası karışmıştı."Gidemezsin yaralısın arev!" Dediğinde burukça gülümsedim gözlerinin içine bakarak.
"Ben sana geldiğimde de yaralıydım sonat.. Sandım ki yaralarımı iyileştirirsin.. derin bir nefes aldım. Bilemezdim yara üstüne yara açacağını.."
"Seni defalarca uyardım. Ama.." parmaklarımı dudaklarına bastırdım.
"Sakin ol girdap nede olsa ben sana kapılan ilk kuş değilim.." gözlerimin içine bakıyordu.
"Bu aptal kuş girdabından çıktı.. kendini denize atmayı başardı.. Ama bu kezde ne oldu biliyor musun?" Akan gözyaşımı elimin tersiyle sildim. "Dibe battı!" Parmaklarımı çekip dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Usulca geri çekildiğimde parmak uçlarımla okşadım yanağını.. Sakallarına dokunduğum parmak uçlarımda papatyalar açıyordu sanki..
"Nice kuşlara.."
Kapıyı açıp dışarı çıktığımda ağır adımlarla yürümeye başladım. Elimdeki derin kesikten kanlar süzülüyordu. Ardımda bıraktığım kanlar damla damla izlerini sürüyordu toprağa.. Gök gürültüyle çatırdayınca bardaktan boşalırcasına yağmur yağmaya başladı. Hansel ve Gretel masalında olduğu gibi yol boyunca olan ekmekler yok oluyordu. Aynı şekilde yağmurda benim kanımın izlerini siliyordu.
Annem varlığımı istemedi. Sonat sevgimi..Toprak kanımı niye istesin ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerindeki Girdap
Literatura FemininaArevin tek sevdası..biricik Sonatı.. Sonatın duvarları.. etrafına ördüğü dikenli telleri.. Ve kalbine vurduğu kalın zincirleri..