30.bölüm

668 53 4
                                    

Kaçıyordu.. Var gücüyle esaretinden..
Buz mavisi elbisesinin eteklerini kavradı iki eliyle.. Ayaklarına dolanan etekleri koşmasını zorlaştırıyordu çünkü.. Siyah uzun saçlarını savuruyordu rüzgar.. Saçlarından havaya karışan deli gül çiçeğinin kokusu sarıyordu etrafı.. Deli gül kokuyordu saçları..
Koşmaya devam ederken çarptığı sertlik kesti nefesini.. Başını kaldırıp baktığında gri irisler ilişmişti gözlerine.. O an esaretinden kaçan prenses ölüme yakalanmıştı. Karşısındaki uzun boylu, iri cübbeli adama tedirgin gözlerle baktı. Elinde bir ok sırtında da daha fazla okların olduğu bir sepet gibi bir şey vardı. Bu adam bir Avcıydı.
"Afedersiniz." diye mırıldandı prenses ve yine koşmaya başladı.
Avcı affetmiş olsa bile aşk affetmemişti..

Çünkü farkında değildi prenses.. Kalbini avcının ellerine bırakıp koştuğunun farkında bile değildi..

Her masalda prenses, prense aşık olur öyle değil mi?  Maalesef değil

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Her masalda prenses, prense aşık olur öyle değil mi?  Maalesef değil. Bu masalda prenses yalnızca Avcıya aşık olmuştu.
Kalbini ellerinin arasında oynatan.. Canını yakana kadar sıkan bir Avcıya..

Defteri kapatmadan önce küçük bir not yazdım altına. Prenste gözüm yok.. Ben Avcıya aşığım..

Defteri kapatıp kucağıma koydum. Karşımdaki deniz bana öyle huzur veriyordu ki.. Mayhoş bir huzurla yumdum gözlerimi.. Dalgaların kayalara vuruşu.. Ve çıkan o ses.. Huzurun tınısı olmalıydı.

"Sanırım denizi kıskanacağım." duyduğum sesle gözlerimi açtığımda aslan gülümseyerek yanıma geldi.

"Bencede kıskanmalısın. İnsanların veremediği huzuru veriyor bana.."

"Bu ağır oldu." yanıma gelip oturduğunda gülümsedim.

"Bu defterde ne?" kucağımdaki defteri işaret ettiğinde kollarımla dahada sıkı kavradım.

"Farklı hikayelere kucak açacak bir defter diyelim."

"Anlamadım ama neyse.''

 denize bakarak güldüm.

"Heyecanlı mısın?" Diye sorduğunda denize bakarak konuştum.

"Hayır değilim." bana inanamayan gözlerle bakıyordu.

"İlk defa konuşma yapacaksın Arev. Hemde bu akşam."

Gülümsedim.  "Biliyorum."

Yurdun inşa edilişinin ve açılışının birinci yılıydı bugün.. Ve ben akşama önemli bir konuşma yapacaktım.

"Hadi hazırlan gidelim ve hazırlanalım. Vakit geliyor." başımı sallayıp kalktığımda kayanın üstünde ayağım kayınca dengemi sağlayamadım.  Son anda aslan elimi tuttu.

"Dikkat et gel buraya." elimden tutup yavaşça kayalıkların üstünden indiğimizde keskin bir soğuk çarpmıştı tutuşan ellerimize..

Ve uzaktan izleyen bir çift gri gözler hedef almıştı.. Birbirine kenetlenen elleri..

Aslan.. "Arev Barlası konuşmasını yapmak için buraya davet ediyorum." dediğinde büyük bir alkış kopmuştu. Yerimden kalkıp kürsünün olduğu yere doğru ilerlemeye başladım.  Üstümde siyah uzun, ince askılı bir elbise vardı. Saçlarım açık ve dalgalıydı. Kürsüye geçtiğimde küçük mikrofonu ayarlayıp konuşmaya başladım.

"Öncelikle merhaba.. Hoşgeldiniz." bir alkış koptuktan sonra sözlerime devam ettim. "Burada size projenin yapılışındaki zorluklardan ve verdiğimiz emeklerden bahsetmeyeceğim. Size tek söyleyeceğim şey..
Biz bir bahçe yaptık. Ve içini rengarenk, eşi benzeri olmayan çiçeklerle donattık." gülümsedim.  "Çocuklar bize cennetten armağan edilen çiçeklerdir.  Biz onlara sevgimizi verdikçe etrafa güzel kokularını yayarlar ve dahada canlanırlar.. Lütfen çiçeklerinizin kıymetini bilin. Çünkü onlar cennetin en güzel parçasıdır.. Söyleyeceklerim bu kadar teşekkür ederim."

Büyük bir alkış koptuğunda dolu gözlerimle alkışlayanlara bakıp gülümsedim. Gözlerim alkışlayanların arasındaki kişiye takılınca gözümden süzülen yaşla daha çok gülümsedim.

Uzaktanda olsa izliyordu beni..
Kalabalığın arasına karışmış alkışlıyordu..
Buradaydı.. Yanımda olduğunu hissettiriyordu bana..

Gözlerim gözlerinde takılı kalırken sessizce fısıldadım.

"Varlığını hissettirdiğin için.. Teşekkür ederim.."

Gözlerindeki GirdapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin