31.bölüm

672 50 5
                                    

Bakışların soğuktu.. Ama yinede yakardın içimin küllerini.. Sıcaklığı kavururdu bedenimi..

Gözlerim deli gibi çekiliyor gözlerine..
Çekiliyorum girdabının sonsuz derinliğine..

Sonata bakmaya devam ederken Aslanın beni dürtmesiyle gözlerimi zorda olsa gözlerinden çekebilmiştim.

"Arev bir şeyler içer misin? "

"Hayır teşekkür ederim."

"O zaman biraz hava alalım diyorum ya!  Bastı burası. Bilirsin kalabalık ortamlar geriyor beni."

Güldüm. "İçimi okudun resmen hadi çıkalım."

Sonatın önünden geçmeden son kez ona baktığımda öfke fışkırıyordu. Bize bakan gözlerinden.. Yutkundum. Beni kıskanıyor olamaz değil mi? Tabikide olamaz.. Beni neden kıskansın ki?  Aslan elini belime koyduğunda nihayet kalabalığı aşıp dışarı çıkabilmiştik.

"Oh be dünya varmış!" dediğinde Aslana bakıp güldüm.

"Bakalım şimdi de aynı şeyi söyleyebilecek misin?" Sonatın sesini duyduğumda arkama bile bakmama izin vermeden yumruğunu geçirmişti Aslanın yüzüne.. Boğazımdan bir çığlık kopup giderken Aslan yere düştü.

"Sen benim olana dokunmaya nasıl cesaret edersin lan?!"

"Nerden senin oluyormuş?" Aslan yerden kalkıp Sonata bir yumruk savurdu. Sonat son anda eğildiğinde Aslanın yumruğu boş yere gelmişti.

"O benim!"

Demek Seninim öyle mi Sonat?
Bir yıl önce bırakıp giderkende senin olduğumu hatırlatsaydın keşke kalbine..
Üzgünüm ben hiçbir zaman senin olmadım. Kalbin hiçbir zaman benimsemedi beni..

"Yeter ben senin malınmışım, çok değer verdiğin bir eşyanmışım gibi konuşmayı bırak!" bağırdığımda ikiside bana doğru dönüp baktı. Gözlerimdeki yaşları bastırmaya çalışırken Sonata doğru baktım.

"Ben senin hiçbir şeyin değilim. Ve hiç olmadım!"

Bir yıl önce bırakıp giderken senin değilsem.. Döndüğünde de değilimdir. Ve hiç olmamışımdır..

"Ve kahretsin ki.. Bu hiçbir zaman olamayacak.. Beni hiçbir zaman benimsemeyecek o buzdan kalbin.. Kahretsin!"Onları arkamda bırakıp koşmaya başladım. Gitmeliydim.. Buradan uzaklaşmalıydım.

Elbisenin etekleri ayağıma dolanıp yere düştüğüm an acıyla inledim. Zaten bu topuklularda koşmamı engelliyordu.

"Ah lanet olsun! Bu lanet olası topuklularında canı cehenneme!" topukluları ayağımdan fırlatıp koşmaya devam ettim.

"Ah lanet olsun! Bu lanet olası topuklularında canı cehenneme!" topukluları ayağımdan fırlatıp koşmaya devam ettim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ormanlık bir alana geldiğimde elbisemin eteklerini sıkıca kavrayıp koşmaya başladım. O an yazdığım bir hikaye aklıma gelince duraksadım. Şuan o hikayenin baş rolündeydim..
Ayağıma batan cisimler canımı yaksada koşmalıydım. Acılarım dinene kadar koşmalıydım..

Koşmaya devam ederken bir tahta parçasına takılıp düştüğümde daha fazla koşamayacağımı anlamıştım. Bir ağacın dibine oturup hıçkırarak ağlamaya başladım. Bu yaşadıklarım neyin bedeliydi? Hayat bu kadar acı neyin bedelini ödetiyordu bana?
Canım çıkana kadar ağlamak istiyordum. Keşke çıkabilseydi.. Tek nefeste..

"Arev!" Bu Sonatın sesiydi.  "Neredesin Arev!" adımı haykırıyordu. Karanlığın içinde..
Ellerimi çok hızlı atmakta olan kalbime koyduğumda.. Bir ses fısıldıyordu kulaklarıma..

Sus Arev.. Haykırma buradayım diye.. O bir Avcı ve senden istediği tek şey kalbin..

Gözlerindeki GirdapHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin