ON
Tik tak, tik tak, tik tak...
Zaman sekteye uğramadan ilerliyor.
Tik tak, tik tak, tik tak...
Her saniye çıkmaz sokak daralıyor.
Tik tak, tik tak, tik tak...
Hayat devam ediyor.
Bakışlarım isabet ettiği duvarımda asılı olan saate değerken, zamanının ne kadar da değerli olduğunu ve nasıl da bir insana işkence edebileceğini bir kez daha şahit oluyordum.
Zamanın eziyetini tüm ruhumda yaşıyordum.
Zihin derinliklerimde yankılanan iç gıcırtıcı sesin anlamını düşünüyordum. Öktem Kandemir'i en son gördüğüm günden beri beni nasıl bir kuyunun içine çekeceğini düşünür olmuştum. Kimliğimi fırlattığımdan beri kendisinden ses çıkmamıştı. Bu da beni korkutuyordu. İki gündür ateşin üstünde uyuyor, kurduğum kurguların içinde hapis kalıyordum. En önemlisi de beynim de sesini duyuyordum. Zihnim paranoklaşmaya başlamasından korkuyordum.
Hayatımı ellerinin arasına almıştı ve şu anlık elimden beklemekten başka bir şey gelmiyordu. Bu tür kabadayı olan adamların sessizce inlerinde beklemesi hiç iyi değildi, biliyordum. Bu yaklaşımının ne gibi bir getirisi olacaktı, çözemiyordum ama benim için çözülemeyecek sorunlar getireceği belliydi.
Zaman ilerledikçe içimi kaplayan kötü bir his vardı ve dakikalar ilerlemeye devam ettikçe de bu his içimde büyüyor da büyüyordu. Kendi içim de sarf ettiğim mücadele zorlu bir savaşa dönüşmüş, kazanamamaktan zaferi kucaklayamamaktan korkar haline gelmiştim.
İki gündür girdiğim sınavlarımda iç karartıcı şekilde geçmişti.
"Hey, Doğanay! Buradayım." Odamın açık kapısından görünen Betül'ün siması görüş alanıma girdiğinde yatağımın üstünde telefonum ve öylece yatağımın başlığına sırtımı vermiş, saatin yelkovanı ile akrebini izliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEVAHİR
General Fiction"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden kurtulmam lazımdı. Başıma ağrı saplanmıştı ve başım dönüyordu. "Lütfen. Gitmek istiyorum." "Pekala...