Herkese merhaba. On dokuzuncu bölümün ilk kısmı ile geldim. Uzun bir bölümü ikiye ayırıyorum. Devamı nerede peki? Daha yazmadım. Yazdığım gibi yüklüyorum :D
OY ve YORUMLARIMIZI unutmayalım.
Emeğe saygı duyacağınızı düşünüyorum.
İYİ OKUMALAR :)
O N D O K U Z
1. K I S I M
Gün günü kovalar, varlığımız zamanın içinde ilerlemeye devam ederdi. Yaşadıklarımız ve yaşayacaklarımız zamanın içine karışır, bir saniye ilerlerken diğer saniye geride bırakılırdı. Geçmiş mazide kalmaya mahkûmdu. Ama geçmemiş her şey zamana yapışmışken mazide kalması biraz avuntuydu. Geçmiş can yakardı. Can yakan şey de geçmişte kalmazdı. Bulunduğu anı mahvederdi.
Küçük bir kızken yaşadıklarımı, hayal kırkılıklarımı ve acılarımı geçmişimdeki kutuya zar zor iteklemiş biriydim. Geçmiş unutulmazdı, alışılırdı ve ben alışmak için çok çaba sarf etmiştim. Senelerim bedelimdi. Öktem'in hayatıma girmiş olmasıyla abimin ihanetini yaşayan ruhum geçmişimdeki kutunun kapağını aralamak üzereydi.
En çokta abimin kız kardeşine ihaneti, yaşadığım her anda sıkışmama yarıyordu. Seçtiği yol, doğruluğu olmayan yollardan biriydi ve o yolda ilerlemeye devam ediyordu. Pişmanlığı göstermelik, aslında yoktu. Bu zamana kadar abim geçmişe ait bir anıydı. İyisiyle, kötüsüyle hatırladığım birkaç kareden ibaretti. Geçmişteki ailemden ufak bir parçaydı. Hatta silinen bir detaydı ve ortaya çıkmasıyla beraber geçmişimin yolunu da açmıştı.
Ve ben abimin yüzünden bulunmayı istemediğim zamanın içinde tutsak kalmıştım. İhaneti yüzünden yaşamak zorundaydım. Bugünü yaşamak zorunda olduğum gibi.
Kucağımda renkli papatyalardan oluşan bir buket tutuyordum. Öktem dediği gibi saat ikide sokağımda belirmişti ama ben caddenin herhangi bir yerinde beklemesini istemiştim. Betül'ün kendisini görmesini istemiyordum. Hatta sokağımda görüntü vermesini bile istemiyordum. Nereye kadar geciktirebilirsem oraya kadar geciktirmeyi istiyordum. Dediğimi de yapmıştı. Önerime karşı iğneleyici cümlelerini sarf etmiş olsa da binamın önünden arabasını çekmiş, kaybolmuştu. Sonra da mesaj atmıştı. Caddedeki bir çiçekçinin önüne arabasını park etmişti. O çiçekçi dükkanını iyi bilirdim. Çünkü binanın bahçesine diktiğim tohumları oradan alıyordum. İçerideki ablayı tanırdım, hem tohum hem de gübre gibi çiçek ekimi için her şeyi satıyor, bir yandan da çiçek buketleri yapıyordu.
Öktem'in arabasını da artık tanıyordum. Siyah rengindeki arabasının plakasını ezberlemiştim. Arabanın yönü bulunduğum tarafta olmadığı için beni ona gelirken gördüğünden şüpheliydim ama bir kere dükkanı görmüştüm işte.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEVAHİR
Ficción General"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden kurtulmam lazımdı. Başıma ağrı saplanmıştı ve başım dönüyordu. "Lütfen. Gitmek istiyorum." "Pekala...