İYİ OKUMALAR.
D Ö R T
Bir insanın acı çekmesini istenildiği durumda o insandan ya gerçekten nefret ediyorsundur ya da intikam almak istiyorsundur. Bu yüzden nefrette, intikamda karanlık duygularla beslenen hislerdi. Nefret insan ruhunu yakardı. İntikam da ruhun yakıcı maddesiydi. Nefret intikamı körüklediği gibi intikam da yolunu açmak için harekete geçerdi. Ve ruh, karanlığın altında kalan hislerden kurtulamadığında o duygunun kölesi olmaktan başka çaresi kalmazdı.
Öktem Kandemir'in gözlerine baktığımda da bu iki duyguyu görebiliyordum. Nefret ve intikam duygularının dostluğunu kendi ruhuna hapis etmiş, kilit altına almış bir adamdı. Göz bebeklerinde oluşan o öç duygusu gözler önündeydi ve gözlerinin içinden aşarak, ruhumun gerilemesine sebep oluyordu. Sarf ettiği cümleler de gözlerinden pek bir farkı yoktu. Sözcükler de abime karşı nefret sinyalini almamı sağlamış, beynim de ruhuma iletmesine yardımcı olmuştu.
Bir iki adım geriye gitmek zorunda kaldım. "Bu da ne demek böyle?" dediğim de geçen saniyelerin arasında ancak zihnimden toparladığım birkaç kelime dökülmüştü. "Neyden bahsediyorsun?"
"Korkuyor musun?"
"Ne?" Dudaklarım benden izinsiz afalladığını gösteren bir kelime çıkarmıştı. Dudaklarımı birbirine mühürledim ama Öktem Kandemir verdiğim tepkiyi analiz ediyormuş gibi bir saniye öylece durdu. Sanki normal olmayan bir kelime sarf etmişim gibi, bakışlarının altında ezildiğimi hissettim.
"Etrafına ürkek kedi gibi bakıyorsun. Korkuyor musun?" diye sordu alakasız bir şekilde tekrardan. Bakışları üstümdeydi. Ruhum gerilim hattındaydı sanki. "Abini seninle tehdit ettiğimde bu kadar korkmamıştı ama sen Baran'ın aksine korkuyorsun. Bu iyi bir şey."
"Senden korktuğumu sanıyorsan, yanılıyorsun. Senden korkmuyorum." Ama yalandı ama bunu karşımdaki adama belli etmemek için çabalıyordum.
Öktem Kandemir gibi adamlardan sıradan insanların korkması gerekirdi. Bu tür adamlar korku salmak için karanlığı hükmetmek isterlerdi. Şuan karşımda bulunan adam da aynısını yapmak için çabalıyordu.
"Yalan sizin ailede genetik olmalı." Bakışlarını üstümden çekti.
"Midemi bulandırıyorsun."
"Bunu daha önce de söylemiştin."
"Neden buradayım?"
"Konuşuyoruz," dedi benim aksime sakinliğini korumaya devam ederken. "Konuşacağımızı söylemiştim."
"Ne istiyorsun?" diye tekrardan sordum. Kapının önünde dikiliyor, etrafına düşünceli bir şekilde bakıyordu ya da bir şey arıyordu, bilmiyordum. "Bizden ne istiyorsun? Sana paranı ödemeye çalışacağımı söylemiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEVAHİR
Fiction générale"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden kurtulmam lazımdı. Başıma ağrı saplanmıştı ve başım dönüyordu. "Lütfen. Gitmek istiyorum." "Pekala...