-B İ R-
Rüzgarın ılık nefesi parmaklarımın arasından geçerken tenimde dans ediyordu. Avuçlarımdan süzülen toprağın teması huylandırma hissi oluşturmuştu.
Elimdeki küçük kazmayı toprağa savururken bileğimin gücünü kontrol etmeye çalışıyordum. Oluşturduğum küçük çukurun içine çiçekçiden aldığım lale soğanının sivri yerini yukarı gelecek şekilde yerleştirdim. Dikimimin ardından yanımda getirdiğim suyla hafifçe suladıktan sonra üstüm başım toprak olmuştu. Tırnaklarımın içine kadar toprağın temasını hissedebiliyordum.
Bahçenin büyük kısmı, diktiğim çiçeklerin varlığıyla renk renkti. Apartman sakinlerinden izin aldığımdan beri bahçe benim diğer hayatım olmuştu. Toprağa emanet ettiklerimin yanında diktiğim çiçeklerin rengi göz kamaştırıcıydı. Burayı oluşturmak için büyük bir azim sarf etmiştim. Tüm dailerden izin almış, bazılarıyla küçük tartışma yaşamış ama sonunda kazanmıştım. Bir insan çiçekleri nasıl sevmezdi? Daire sekizi anlamak mümkün değildi.
Üstüm başım toprak olmuş, saçlarımı kapatan şalımın ucu omzumdan önüme doğru düşmüştü. Eğildiğim yerden kalkarken dizlerim uyuşmuş olmalı ki tabanımı ayarlayamadığım gibi bileğim burkuldu. Acı bileğime işlerken, dudaklarımdan tiz bir nida fırladı. Bedenim yerinde sallandı. Burkulan bileğimin olduğu ayağımı yere değdirdiğimde ise acı katlanarak büyüdü. Derince bir nefes çekmeye çalışırken, tutanacak bir yer aradım. Etrafım boş olduğu için toparlayarak yürümem gerekiyordu.
"Doğanay, ne oldu?" Ev arkadaşım Betül'ün sesi yukarıdan geldiğinde bakışlarım kaydı. Pencereden sarkmış, neyim olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Yirmi bir yaşındaydım. Tam burslu özel bir üniversitede Sosyal Hizmet bölümünün üçüncü sınıfı olan sıradan bir kızdım. Ciddiyetiyle, kendi ufak hayatında yaşamaya çalışan, insanları kendinden uzak tutarak mutlu olduğunu sanan biriydim. Bu yüzden hayatımdaki kişi sayını her zaman az tutmaya özen göstermiştim. Ispartadaki hayatımdan sıyrılmış, İstanbul yolculuğuna başlamış ve kendime yeni bir hayat kurmuştum.
Benim için Isparta demek, ölüm demekti. Her şeyimi orada bırakmıştım. Yeni bir hayat için bunu yapmam gerekiyordu. Zor olsa da başarmıştım. Bana göre, hayat bir bakıma çabalamaktı. Emek sarf ettiğinde ektiğin tohumun yeşermesi bir gerçekti. Bu zamana kadar her şeyimi kendi başıma üstünden gelmiştim.
Sırlarım vardı. Herkes gibi... Kimse kusursuz değildi. Yeni hayatımda kimseye söyleyemediğin ama onunla yaşamak zorunda olduğum bir gerçekti. O gerçek her zaman benimleydi ve her saniye hissedilmek için bekliyordu. İnsanın geçmişini bilmek, insanın senin hakkında düşündüklerini değiştirebilirdi. Bu düşünce gerçek hayatımı anlatmamı her zaman engellemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEVAHİR
Ficción General"Lütfen... Hayır," dedim adımlarım geri geri giderken. Buradan uzaklaşmalıydım. Silahtan, bağlı adamdan, karşımdaki gözü dönmüş adamdan... Hepsinden kurtulmam lazımdı. Başıma ağrı saplanmıştı ve başım dönüyordu. "Lütfen. Gitmek istiyorum." "Pekala...