Selam canlar :)
Eveet yeni bir bölümle daha karşınızdayım. Lafı fazla uzatmayacağım bölümü okuduktan sonra yorumlarınızı bekliyor olacağım. :D
Keyifli okumalar canlarım...
28. BÖLÜM
Alya ve Barlas'ın konuşmalarının hatta tartışmalarının üzerinden iki gün geçmişti. O gün Barlas'ın söylediği sözlerden sonra Alya sert bir şekilde çıkışmış ve Barlas'ı dinlemeden odayı terk etmişti. Barlas'ın söylediklerini çok mantıksız buluyordu. Hem Aras'ın yakın davranmasına neden karışıyordu ki! Ona neydi yani?
O gün Aras'ın doktordan izin almasıyla hastaneden çıkmışlar ve Çiğdem ablalarının evine onun ısrarları üzerine geri dönmüşlerdi. Zaten tartıştıktan sonra Barlas ile o evde kalamazdı, olmazdı. O yüzden üstelemeden kabul etmişti. Şimdi ise kaç gündür olduğu gibi Barlas'ı görmemek için ondan kaçıyordu. Evin içinde onu gördükçe bir yerlere kaçma isteğini bastıramıyor ve gördüğü anda odasına dönüyordu. O gün Barlas'ın konuşmasına izin vermediği için onun da söyleyeceği şeyler olduğunu biliyordu ama ısrarla dinlemek istemiyordu.
Düşüncelerinden kapısının tıklatılmasıyla sıyrılmıştı.
''Gelebilirsiniz.'' Dediğinde Çiğdem ablası kapıdan kafasını uzatıp konuşmaya başlamıştı.
''Kahvaltı hazır canım. Haber vereyim dedim. İnemiyorsan yardım edebilirim.'' Dediğinde tebessüm etmişti Alya. Bu evde ki herkesin çok iyi insanlar olduğunu gün geçtikçe daha iyi anlıyordu. Barlas ile eve geldiklerinden beri başlarından ayrılmamışlardı. Evdeki herkes seferber olmuştu onlar için. Her yardımına koşuyorlardı Alya'nın.
''Teşekkür ederim Çiğdem abla. Ama bak iyileştim artık ben. Benim için bu kadar yorulmana gerek yok.'' Dediğinde Çiğdem abla az önce sadece kafasını uzattığı kapıyı açmış ve içeri girmişti.
''Olur mu öyle şey canım. Sen de benim bir kızımsın. Tabi ki de kızımı hastayken yalnız bırakmayacağım değil mi ama?'' dediğinde Alya'nın gözleri dolmuştu. Bu zamana kadar annesi hariç ona bu kadar sıcak davranan birisi olmamıştı. Demek ki bu dünya da hala iyi insanlar vardı.
''Sen çok iyi bir annesin bunu biliyorsun değil mi?'' sesi titreyerek söylediği sözler karşısında aynı zamanlı olarak dolan gözlerinden de bir iki damla yaş düşmüştü. Çiğdem hanımın da Alya'nın söyledikleriyle gözleri dolmuş ve hızla gidip Alya'ya sımsıkı sarılmıştı.
Bir şey söylememişti Çiğdem hanım. Söylenecek söz yoktu zaten. Annesi ölen bir kızın başka bir kadına bunları söylemesi oldukça gurur verici ve ayriyeten üzücü bir şeydi. Annesini özlediğini fark ediyordu Çiğdem hanım. Bazen gözlerinde o kırgınlığı görebiliyordu Alya'nın. Ve bugün de o günlerden birisiydi. Daha fazla duygusala bağlamadan ve Alya'nın üzülmesini engellemek için ondan ayrılmış ve Alya'nın gözünde ki yaşları silmişti hafif bir şekilde.
''Hadi aşağıya inelim tatlım.'' Gülümseyip söyledikleri karşısında Alya da tebessüm etmiş ve ikisi odadan çıkmak için harekete geçmişti.
Aşağıya indiklerinde evdekilerin haricinde üç kişi daha vardı. Bunlar da tabiî ki Safir, Bora ve Borandı. Hepsi masaya oturmuş ve sanırım onların gelmesini bekliyorlardı. Alya ve Çiğdem hanım aşağı indiğinde onları ilk Bora görmüş ve konuşmaya başlamıştı.
''Nerdesiniz hanımlar, öldük açlıktan.'' Dediğinde yanında oturan Boran ikizini dürtüp sert bir şekilde konuşmaya başlamıştı.
''Sen ne zaman doyuyorsun ki zaten? Gelmiş burada yüzsüz yüzsüz konuşuyorsun bir de.'' Dediğinde Bora da Boran'a dönmüş ve gevşekçe konuşmaya başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜĞÜM
Lãng mạnGözleri ondan bağımsız akıyordu yine... ''Neden gittiniz he! Neden beni bir başıma bıraktınız burada? Hani çok seviyordunuz beni?Neden anne neden? Hani beni canım kızım diye severdin ya bak canını yaktılar kızının anne! Ya sen baba biriciğim der...