MULTİDE ARAS
''Aras?'' şuan gerçekten de onun karşısında durduğuna inanamıyordu. Gelmiş miydi yani? Bunca zamandan sonra, ailesi öldükten sonra ona en çok yardım eden kişi gelmiş miydi? Tamı tamına üç yıl olmuştu görmeyeli. Onu o kadar çok özlemişti ki ama kırgındı. Kızgın olsa geçerdi ama kırgındı işte.
Aras Alya'yı gördükten sonra o da Alya gibi donup kalmıştı. Demek ki annesinin anlattığı kız onun meleğiydi. Tekrardan Alya'nın yüzüne baktı. Çok büyümüş ve güzelleşmişti. İşte şimdi tamda bir melek gibi duruyordu. Sonra Barlas'ın kucağında olduğunu fark etti. Niye taşıyordu ki Alya'yı? Annesinin anlatmadığı bir şey mi vardı? Hiç bir şey anlamamıştı Aras.
Hemen koşturarak Alya'nın yanına gitti ve Barlas'ın kucağından kızı alıp koltuğa oturtturdu. Kendisi de kızın önünde diz çöktü ve Alya'nın yanaklarını avuçlarının arasına aldı.
''Meleğim ne oldu sana?'' Alya hala onun geldiğine inanmıyordu. Tamda artık bir daha onu göremeyeceğini düşünüp ümidini kestikten sonra gelmiş olamazdı.
''Aras? Sen misin gerçekten, geldin mi? Yoksa ben mi yanlış görüyorum.'' Kızın gözleri dolmuştu. Ağlayacağını hissetti ve bu sefer gözyaşlarını geri göndermedi. Bu arada da Aras'ın gerçek olup olmadığını anlamak için ellerini Aras'ın yüzünde gezdiriyordu.
Çiğdem, Kenan ve Barlas üçlüsü de kenarda durup olanları izliyordu. Hiç birisi bir şey anlamamıştı. Onların birbirlerini nereden tanıdığını ve nasıl bu kadar samimi olduklarını düşünüyorlardı.
Barlas, Alya Aras tarafından kucağından alındığında bir anlık olanları idrak edememişti. Acaba birbirlerini seviyorlar mı diye düşündü Barlas. Birbirlerine bu kadar değer verdiklerine göre gerçekten birbirlerini çok seviyorlardı. Ama birbirlerini nereden tanıdıklarını anlamamıştı. Onu da abisine sonra soracaktı.
Alya'nın ağlaması hala durmamış Aras'ın yüzünü inceliyordu. Görmeyeli çok olgunlaşmış ve eskisinden daha yakışıklı olmuştu. Ona kırgındı ama o kadar özlemişti ki özlemi daha ağır basıyordu. Ona iyice sarıldıktan sonra burnunu sürtebilirdi belki. Hatta belki değil kesinlikle...
''Ağlama ağabeycim. Bak buradayım ve bir daha da seni bırakmaya niyetim yok.'' Aras bunları söyledikten sonra Alya'yı kendine çekmiş ve sıkıca sarılmıştı. Üç yıldır burnunda tütüyordu meleği. Ama her şeyin bir sebebi vardı. Olanları ona, sakinleştiğinde söylemeyi düşündü.
''3 yıldır neredeydin Aras? Beni hiç mi düşünmedin? Hiç arayıpta sormadın bile. Her gün düşündüm, acaba ben kötü bir şey yaptım da o yüzden mi artık yanıma gelmiyor diye. İçim içimi yedi. En çok güvendiğim ve en sevdiğim kişinin beni bırakması ölümden beterdi anlıyor musun?''
Alya'nın her söylediği cümlede gözyaşları daha da çoğalıyordu. Neden bıraktığını anlamıyordu. Bir insan bugün varken yarın neden giderdi ki hemde hiç bir şey söylemeden hiç haber vermeden? Bu Alya'ya göre sadece düşüncesizlikti.
''Anlatıcam meleğim anlatıcam. Zamanı geldiğinde her şeyi anlatıcam. Ama şimdilik sadece şunu bil. Ben seni hiç bırakmadım. Bırakmak zorunda kaldım. Daha fazla da soru sorma lütfen.''
Aras üzülmüştü. Alya ona hiç Aras demezdi ki! Ya abi ya da ağabeycim diye hitap ederdi. Aras dediği zamanlar, ona küstüğü, konuşmadığı zamanlar olurdu genellikle.
''Ya ne demek soru sorma he ne demek soru sorma? Üç yıl boyunca yoksun. Sonra bir gün bir bakmışım karşımda Aras Kandemir. Sen benim üç yıl boyunca ne yaptığımı biliyor musun ya? Bir ara öldüğünü bile düşündüm senin. Allah'a dua ettim her gün. Eğer yaşıyorsa karşıma çıkarması için dua ettim. Çıktın işte karşıma ama şimdi diyorum ki boşuna senin için üzülmüşüm. İnsanlara gerçekten de güvenmemek gerekiyormuş. Bunu bugün anladım.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜĞÜM
RomantizmGözleri ondan bağımsız akıyordu yine... ''Neden gittiniz he! Neden beni bir başıma bıraktınız burada? Hani çok seviyordunuz beni?Neden anne neden? Hani beni canım kızım diye severdin ya bak canını yaktılar kızının anne! Ya sen baba biriciğim der...