Selam canlar...😊😊
Yeni bir bölümle yeniden karşınızdayım.
Bölümün çok geç geldiğinin farkındayım fakat elimden gelen şuanlık buydu. Derslerimden dolayı çok yoğunum ve o yüzden de hikayeye bakmaya zamanım olmuyor.
Beni yeni bölüm için sıkıştırmazsanız çok sevinirim. Çünkü siz böyle sürekli yeni bölüm dedikçe ve ben yayımlayamayınca çok üzülüyorum😔
Anlayışınız için, yeni bölümü beklediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum.
Bölümden sonra yorumlarınızı bekliyor olacaģım.☺😌
Keyifli okumalar canlarım😌🤗
50. BÖLÜM
Siktir! Ne yaptın lan?" Gölge'nin acıyla konuşmasının ardından Deniz endişe ile yatağından fırlayıp abisine yönelmişti."Gölge?" Deniz'in adıyla hitap etmesi Gölge'nin sinir katsayısını yukarılara taşımıştı.
"Gölge değil lan abi diyeceksin abi!" Gölge'nin sert uyarısının ardından Deniz onu pek umursamayıp Gölge'nin yanına yaklaşarak kurşun sıyıran koluna odaklanmıştı. Gölge yaralanan kolunu tutuyordu fakat bu kanı durdurmuyordu.
"Ne diye ses vermiyorsan sanki?" Deniz'in söyledikleriyle birlikte gözlerini kolundan çekip Deniz'e çevirmişti.
"Beni vuracağını nereden bileyim lan?" dediğinde ikisininde gerginliği hat safhadaydı.
"Otur şöyle. Ben doktoru arayacağım." deyip Gölge'nin yatağa oturmasını sağladıktan sonra telefonunu da alarak odadan çıkmıştı.
Gölge sakince oturuyor, kolunu izliyordu falat kanı durdurmak için tek bir harekette dahi bulunmuyordu. Daha bu eve geldiği ilk saniyelerde başına böyle bir şey gelmesi onu iyice çığrından çıkarıyordu. Yurtdışındayken kafası gayet rahattı. Sadece O'nu düşünüyordu. Şimdi ise çevresinde olan olaylardan dolayı kafası o kadar doluydu ki hiçbir şey düşünemiyordu.
Gelmese daha mı iyiydi sahi? Bu olaylara gözlerini sıkıca kapayıp, kulaklarını tıkayıp tepkisiz kalması daha mı mantıklı olurdu? Olmazdı, ölürdü! Kardeşini eninde sonunda öldürürlerdi ve Gölge, vicdan azabından ölũrdü.
"15 dakikaya gelecek, iyi misin?" ne zaman içeri girdiğini anlamadığı Deniz'in konuşmasıyla derin düşüncelerinden sıyrılıp gözlerini kardeşine çevirmişti.
"Otur, konuşacaklarımız var." Gölge'nin itiraz istemez ses tonu Deniz'i oturtmaya yetmişti. Karşısında duran sandalyeye bir iki adımda yaklaşıp oturmuştu Deniz. Görmeyeli çok büyümüştü kardeşi. Sakalları epey uzamış, gözlerinin altı yorgunluktan çökmüştü. Zayıflamıştı, epey zayıflamıştı.
"Neden buradasın?" Deniz'in soğuk ve öfkeli ses tonunu duyduğunda kardeşini incelemeyi bırakıp direkt gözlerine odaklanmıştı.
"Sen neden buradasın?" Gölge'nin sorduğu soruyla içerideki atmosfer daha da boğuklaşmıştı. Nefes almaya gücü bile yoktu karşılıklı oturan iki adamın.
"Özledim!" bir kelime bu kadar parçalayabilir miydi insanı? Bu kadar içten ve masum söylenen bir kelime daha var mıydı yeryüzünde?
Yoktu! Özlemekten daha acı ve yorucu bir şey yoktu. Hele ki özlenilen kişinin bir daha hiç gelmeyecek olması, insanın kezzap içmesi gibi bir şeydi sanırım. Ölünüyordu, içtiği kezzap ilk içini, ciğerini yakıyor, parçalıyordu. Ve sen bunu acıya acıya hissediyordun. Tūm benliğinin acıması ne demekti bilir misiniz peki? Hayatı boş gözlerle izlemekti. 25 yaşında ölüp 75 yaşında gömülmekti. Kızmaktı, kırılmaktı, çığlık çığlığa susmak ama ağlayamamaktı. Içindeki susturulamayan çığlığa rağmen dışının tepkisiz kalmasıydı ve öldürüyordu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜĞÜM
RomanceGözleri ondan bağımsız akıyordu yine... ''Neden gittiniz he! Neden beni bir başıma bıraktınız burada? Hani çok seviyordunuz beni?Neden anne neden? Hani beni canım kızım diye severdin ya bak canını yaktılar kızının anne! Ya sen baba biriciğim der...