|1| Gözlerini açtığında, nerede olduğunu bilmiyordu, sarıp sarmalamışlardı hemşireler, üşümüş ellerini yumruk yapmıştı. Ve az sonra çığlık çığlığa ağlamaya başladı, daha ilk seferde olacakları hissetmişcesine...
24 Kasım 199* yılı, cehalet ortalıkta kol gezerken, gazeteler, televizyonlar ve herkes sadece onu konuşuyordu. Çöp konteynerın kenarına bırakılmış bebeği... Sendeleyerek yürüyen kadın, topuklu ayakkabısının tam önüne düşmüş olan gazeteyi, etrafı gözledikten sonra eline aldı ve kocaman harflerle atılmış başlığı marazlı bir ifadeyle okudu. Başlık aynen şöyle atılmıştı: "VİCDANSIZLAR ONU ÖLÜME TERK ETTİLER." Titreyen ellerine inat gazetenin sayfalarını hızlıca çevirdiğinde ilgili kısma gelince duraksadı ve tekrar okumaya başladı: "YAZIKLAR OLSUN, İNSANLIK BİR KEZ DAHA CAN ÇEKİŞEREK ÖLDÜ." cümlesini dehşete kapılarak okudu, elindeki gazeteyi yırtıp sağa-sola rastgele attıktan sonra topuklu ayakkabılarını eline alarak hızlıca koşmaya başladı, arkasına dahi bakmadan...
10 yıl sonra...
Yüzleşilmesi gereken gerçekler...
Güneş gökyüzünü terk etmiş, kuşlar yuvasına çekilmiş, yetimhanenin ışıkları çoktan söndürülmüştü. Her gün olduğu gibi bugün de boyası silinmiş mavi sandalyenin üzerine çıkarak pencereden yetimhanenin dış kapısını seyrediyordum. Bazen içimden ardıma hiç bakmadan tüm geçmişimin üzerine sünger çekerek buradan gitmek geliyordu. Ah, o cesareti kendimde bir bulsaydım, daha henüz on yaşındaydım. Pencereden bakmak için bile sandalyeye ihtiyacım varken buradan gidersem kendime nasıl bakabilirdim ki? Hem sokaklar kötü insanlarla doluydu, onlarla baş edebilsem, belki de hiç görmediğim ailemi bulabilirdim, kim bilir...
Başımı kaldırarak yıldızlarla dolu gökyüzünü izledim. Hafif hafif esen meltemler de bana eşlik ediyorlardı. Gözlerimi dış kapıya çevirdiğimde, karaltının kim olduğunu görmek için gözlerimin bir süre karanlığa alışmasını bekledim.
Gözlerim karanlığa iyice alışınca, artık dış kapıda kimin olduğunu görebiliyordum. Kısa boylu, etine dolgun, sağ ayağı aksak olan kişi olsa olsa Hacer Anne olabilirdi. Kısacık boyuyla, tombul parmaklarıyla koca kapıyı çekiştirerek kilitlemesini gülümseyerek izlemeye koyuldum. Belki de güldüğüm tek şeydi. Hacer Anne'nin yere düşüp kapıya söylenmesi beni hep gülümsetirdi. O yetimhanede hepimizin annesiydi, aslında ben yetimhanede herkese anne derdim. Firdevs Anne yemeklerimizi yapardı , Seniha Anne'yi hiç sevmezdim çünkü hep Hacer Anne'nin arkasından kötü konuşurdu, aslında kötü oydu. Yetimhanede sürekli kendini överdi en güzel yemekleri ben yaparım, en zeki benim, en güzel benim, en dürüst benim diye sürekli kendini övmekten başka hiçbir işe yaramazdı. Kendini çok öven insanlar benim için her zaman en güvenilmez insanlardı. Ama olsun yine de annemdi iyi de olsa kötü de olsa. Yani benim yetimhanede bir sürü annem vardı. Yatakhanenin kapısı açılınca, sandalyeden indim ve gözlerimi tahta kapıya sabitledim. Hacer Anne: ''Nehir kızım sen hala uyumadın mı?'' dedi sessizce.
Hacer Anne, yetimhanenin en iyi insanıydı, benim bütün sorunlarımla yakından ilgilenir ve beni kızı gibi severdi. Uyku tutmadı, diyebildim sadece. Ben kimdim? Hacer Anne'ye bu soruyu sormaya bir türlü cesaretim yoktu, bu gece tam zamanıydı, sormalıydım. Artık öğrenmenin zamanı gelmişti belki de. Yatakhaneden çıkıp beraber koridorun sağındaki gri kanepenin üzerine oturduk. Geçmişimi ve buraya nasıl geldiğimi çok merak ediyordum, bütün cesaretimi topladım. Artık bazı şeyleri öğrenmenin zamanı gelmişti, konuya "Hacer Anne, insanın kendini bilmemesi çok kötü bir şey, aslında bu dünyada varmışım ama yokmuşum gibi ne olur söyle ben kimim? Annemi ve babamı daha önce hiç gördün mü? Kime benziyorum? Nereliyim?'' dedim dudaklarımı büzerek.
Nemli gözlerini gözlerime doğru dikti. Gözleriyle odayı gezdi, yutkundu, oyalı eşarbını düzeltti, anlatmamak için zaman kazanmak istercesine: ''Şimdi sırası mı Nehir?" dedi saçlarımı okşayarak.
"Kendimi tanımak istiyorum, bu belirsizlik canımı acıtıyor." deyip bakışlarımı yere eğdim.
Artık gözyaşlarıma hakim olamıyordum. Hacer Anne, derin bir nefes aldı ve gözyaşlarımı eşarbının kenarıyla sildi.
"Kızım Nehir, sen Latife Hanım Yetimhanesine getirildiğinde henüz iki günlük bir bebektin. Belediye işçisi Recep adında biri seni çöp konteynerın kenarında bulmuş ve hemen polise teslim etmiş. Anneni ve babanı çok aradılar ama maalesef hiçbir ize rastlanamadı, civarda hiç kamera yokmuş. Çeşitli sağlık kontrollerinden geçirildikten sonra buraya getirildin. Seni ilk gördüğümde çok sevdim kızım derin yeşil gözlerinle hayata tutunmuş tek başına hayatta kalmayı başarmıştın. Herkesten çok farklı ve çok güzel bir bebektin, Nehir..."
Islak gözlerime, titreyen ellerim de eklenince artık vücudumu kontrol altına alamıyordum. Sanki her yer ayaklarımın altından kayıyordu, gözlerim gitgide karanlığa, bilinmezliğe doğru gidiyordu...
Bayılmıştım...
Uyandığımda, bacaklarımı havaya kaldıran hemşirelere doğru belirsiz bir bakış attım. Yanı başımda tek elimi tutan, Hacer Anne: "Özür dilerim, güzel kızım seni üzmeyi istemedim istemedim," diye tekrar ediyordu endişeli bir ses tonuyla. Özür dileyecek hiçbir şey yoktu. Asıl özür dilemesi gereken kişi bendim, belki de...
Annem ve babam beni neden bırakmışlardı ki? Bu sorunun cevabını galiba hiçbir zaman öğrenemeyecektim. Belki de suçlu bendim. Doğum esnasında annemin canını acıttığım için babam beni çöp konteynerın yanına bırakarak cezalandırmak istemişti, belki de babam canından çok sevdiği karısını benim yüzümden kaybetmişti. Ben hep cezamın bitmesini bekledim. Babamın bir gün gelip beni buradan alacağına inandım.
Ve her gün saçlarımı tarayıp tepeden topladım. Babam geldiğinde beni güzel görmeliydi. Babam gelecekti, babam beni buradan alacaktı. Daha ayakkabılarını bağlayamayan, kendi tırnaklarını kesmesini bir türlü beceremeyen bir kızın cezası bu kadar uzun sürmemeliydi... Benim cezam hiç bitmedi, babam ise beni almaya hiçbir zaman gelmedi...
İyi veya kötü yorumlarınız benim için çok önemli.❤Eğer beğendiyseniz lütfen oy vermeden geçmeyiniz, şimdiden çok teşekkür ederim.👼
Okumaya başladığınız tarihi buraya yazar mısınız? 😊
❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EN ACI AŞK (BİTTİ)
General FictionTamamlandı✔ Aslında hepimizin hayatı bir hikâye değil mi? Nehir ve Deniz'in kavuşma hikâyesi. Kim bilebilirdi ki koca denizin, nehirde boğulacağını. Yetimhanede başlayan hayat ve Nehir ve Deniz'in hepimizi derinden sarsacak aşk hikâyesi... Yetimhane...