Bölüm 4 : Sinir Bozucu Patronlar

66K 4.4K 382
                                    

Bir şekilde feleğin sana çarptığının farkında mısın? Ancak iyi tarafından mı kötü tarafından mı emin değilim. Yaşa ve gör!


Ben şaşkınlıkla dikilirken Selim omuzlarımdan iteleyerek ilerlememi sağladı. Heyecan. Panik. İkisi de bedenimi hızla sarmıştı. Bera kaşları çatık bir ifadeyle Selim ile bana bakıyordu. Onu görmemiş olsam asla tanımazdım ama bana resmini göndermişti. Sakalları hala duruyordu. 

Tehlikeli derecede yakışıklıydı ve saçları yine 'az önce seviştim' havası taşıyordu. Bana gece uyuyamayacağını söylemişti. Demek bu yüzdendi! Ah, daha önce de ablamın şirketinde çalışacağım demişti! Allah aşkına nerden bilebilirdim ki!

Acaba beni tanır mıydı? Yok canım. Neden tanısındı ki? Hemen kafamda hızlı bir tarama yaptım. Ona ismim dışında pek bir şey söylememiştim. Çalışıp çalışmadığımı da bilmiyordu. Sadece İstanbul'da yaşadığımı biliyordu o kadar. Beni tanıması imkansızdı. Öyleydi, değil mi? Hala bize bakıyordu. Sanırım açıklama bekliyordu. 

Aslı ile Kerem masanın önündeki koltuklara oturmuştu. Selim ile biz ayakta kalmıştık. Sahi biz neden girmiştik ki? Daha doğrusu ben neden girmiştim? Zaten üçü toplantıya çağrılmıştı. Şuan yeri dibi açılsa da girseydim diye düşünürken onun boriton, tok ve etkileyici sesini duymamla kafamı yerden kaldırdım.

"Sen Selim misin?" demişti. Bana dememişti. Ah, tabi ki. Toplantıya ben çağrılmamıştım ki! Selim gayet beyefendi bir tavırla onayladı. Domuz herif, onun neyineydi beyefendilik! Selim'e bakarken, heyecandan kasılıp duran bedenimi zor kontrol ediyordum. Sürekli dudaklarımı kemirip duruyor, ilkokul çocuğu gibi ağırlığımı tek ayağımın üzerine verip duruyordum.

"Kendine bir sandalye kap getir." Sesinde ne vardı? İnsanın bedenini titreten bir tonla konuşuyordu. Boğuk. Ve tatlı. Ve erkeksi.

Selim hemen odadan çıktı. Tek başına ayakta dikilir halde kalmıştım. Dilim tutulmuştu. Normal, tanımadığım birisi olsaydı çoktan kendimi tanıtır..konuşmaya başlardım. Hatta ayak üstü beş dakika bile sürmeden günün programını açıklardım. Ama o normal birisi değildi. O Bera'ydı. Kader ne çeşit bir oyun oynuyordu?

Onu tanıdığım için panik halindeydim ve konuşmaya bile korkuyordum.

"Sen kimsin?" diye sordu. Ah, işte bu soru banaydı. Kalbim hızla atmaya başladı. Ellerimin terlediğini hissettim. Aptalca bir fikirle yüzüne bakarsam beni tanıyacağını düşünüyordum.

"Ben Feride. Ayşe Hanım'ın asistanlığını yapıyordum." Sesimi ne kadar güçlü tutmaya çalışsam da tarazlı çıkmıştı. Sanki boğazımda çıkaramadığım bir öksürük kalmış gibi. Tam o sırada Selim elinde iki tane sandalye ile geri geldi. Düşünceli arkadaşım, bir tane de benim için getirmişti. Bera gözleri kısık bir şekilde bana bakıyordu. Her an 'Sen O'sun!' der diye tetikte bekliyordum, ama böyle bir şey olmayacağını biliyordum.

"Ayşe artık olmadığına göre, benim asistanlığımı yapıyorsun." Dedi azarlar gibi bir sesle. Ben da dahil odadaki herkes şaşırmıştı bu sert ses tonuna. Ne yapmıştım ki şimdi?

"Elbette." Dedim. Dosdoğru gözlerinin içine bakarak, "Benden istediğiniz bir şey var mı? Toplantıda kalmam gerekiyor mu?" diye sordum.

Başından savar gibi konuştu. "Hayır. Toplantı bitince gel. Şimdi çıkabilirsin."

"Peki." Dedim ve terleyen avuçlarımı birbirine sürterek odadan çıktım. Çıkar çıkmaz sanki on kilometre koşmuşum gibi ellerimi dizlerime dayadım ve derin nefesler almaya başladım. Dünya üzerinde kimin başına gelirdi bu benim yaşadığım? Bir arkadaşlık sitesinde birisiyle tanışıyordum ve iki üç gün sonra o kişiyi karşımda patronum olarak buluyordum?

Sanaldan Gerçeğe | TAMAMLANDI!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin