Eğlenceli, kendine güvenen ve kendini seven bir kadının arkasında, onu destekleyen mükemmel bir aile vardır. Ve bu aileyi, genç kadının esas oğlanı da tanıyacak...
Her şey nasıl da bu hale geldi?
Ailemin evi iki katlı şirin ailemize yeten bir evdi. Kendine ait küçük de bir bahçesi vardı. Babam zamanında bu evi aldıktan sonra şimdiki haline getirmek için çok çalışmıştı. Evin etrafında ortalama bir insanın boyunun yarısını kapsayacak duvarlar ve üzerinde kalın siyah demirler vardı.
İki ağabeyim büyürken ve yanlarında küçük bir tatlı ayak bağı olarak ortalarda koşturduğum bir gün o demirleri tırmanıp sokağın dışına atladığım ve dizlerimin üzerine düşüp de yaralandığım zamanı hatırlayınca gülümsedim. Gerçekten de yaramaz, şımarık bir kız çocuğu olmuştum her zaman.
"Neye gülümsüyorsun?" Bera'nın sesi ile kendime geldim, o taksiciye ücretini verirken ikimiz de arabadan indik ve taksinin uzaklaşmasını izledik. Gözlerimi evimize çevirdim. Alt katın ışıkları yanıyordu, muhtemel şu sıralar akşam yemeği telaşı vardı. Gözlerim özlemle dolmaya başlamıştı bile.
Bera'ya döndüm, "İşte burası bizim evimiz," dedim önümüzdeki kırmızı iki katlı evi göstererek. "Neye güldüğümü mü sormuştunuz?" Gülümseyerek evimizin kapısının önüne ilerledim ve onun da beni takip ettiğini göz ucuyla görüp sırıttım. Onu evimizde misafir etme düşüncesi bile kanımı kaynatıyordu. Sanki sevgilimi ailemle tanıştırmak üzereymişim gibi garip bir heyecana kapılmıştım.
"Bu siyah demir korkulukları görüyor musunuz?" Elimle birer hapishane parmaklığına benzeyen korkulukları işaret ettim. "Küçükken ağabeylerim beni kandırıp basketbol oynamaya gittiklerinde annem bahçenin bütün kapılarını kilitlemişti. Ama bu beni durdurmadı tabiki. Gittim bahçede küçük bir tabure buldum ve önce duvara sonra da bu korkuluklara tırmanıp sokağa atladım. Üzerimde pembe kısa bir elbise vardı dolayısıyla da dizlerim parçalanmıştı."
Ona şuan bunu anlattığıma inanamayarak kısa kestim. "Sonrasında babam çok kızdı tabiki."
Başını sallayarak duyduğu hikayeden oldukça keyif almış bir ifade ile gülümsedi.
Bir şey söylemeyeceğini anlayınca sabırsızca düşüncelerini merak ederek sordum. "Yaramaz bir çocuk olduğumu düşünüyorsunuz, öyle değil mi?"
Başını iki yana sallayarak, "Hayır yaramaz değil, inatçı ve zeki bir çocuk olduğunu düşünmüştüm." Dedi. Şaşırmama fırsat vermeden, "Bu soğukta burada dikilmeye devam mı edeceğiz yoksa artık içeri girecek miyiz? Eğer ikisini de yapmıyorsak ben otele geri dönüyorum." Diye ekledi.
İzmir'in havası kışın bile hafif soğuk olurdu. Tam bir yaz şehiriydi. Hava biraz rüzgarlı ve soğuktu. Son çıkışmasından biraz utanarak dış kapının sürgüsünü içeriden açtım ve kendimi bahçeye attım. Onun da girmesini bekledikten sonra fazla ses çıkarmamaya dikkat ederek kapıyı geri kapatıp sürgüyü çektim.
"Eviniz çok şirin." Bera'nın bu yorumu karşısında dönüp bahçemizi inceledim. Annem ve babam çiçekleri çok seviyordu o yüzden bahçenin hemen hemen her köşesinde çeşit çeşit güller ve adını bile duymadığım çiçek türleri ekiliydi.
Uzun zamandır gelmediğim için bahçedeki değişikler hemen dikkatimi çekti. Yürüme yoluna yeni parkeler döşenmişti ve bu parkeler rengarenkti. Ah. Annemin işiydi bu kesinlikle. Renklerle oynamayı çok severdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sanaldan Gerçeğe | TAMAMLANDI!
RomanceKomik, kendi halinde dişli bir kadın karakter! Koca mavi gözü ve 'Deli Feride' lakabıyla gerçekten de sevilesi. Minyon, maskot bir dişi! Feride! Disiplin adamı, karizma, kendinden hiç taviz vermeyen ama gizli bir romantik olan adam! İsmi gibi kendi...