''Gökdeniz ile hala küs müsünüz?'' diyen Enese çevirdim kafamı baygın bakan gözlerle. Ben ise o ara hala Aliyi düşünüyordum. Tam karşımda olmasına rağmen.
Gerçekten babası bu kadar cani olabilmiş miydi? İnsan evladına nasıl kıyabilirdi?
Ben Aliye biraz da olsa güveniyordum. O küçük ve yaraları olan bir çocuktu. Sadece masumdu. İnsanlara ne zararı dokunabilirdi ki?
Beni bu düşüncelerimden sıyıran şey Enesin kolumu hayvan gibi cimciklemesi oldu. Ben de ona hayvan gibi kükreyerek karşılık verdim.
''NAPIYON LAN YALAK!''
Kantindeydik ve herkesin gözleri benim üzerimdeydi. Alide tam karşımda Elif cadısıyla oturuyor ve bana gülüyordu. Bir süre sonra Elifin de güldüğünü görünce bir hışımla sandalyemden kalktım ve kantinden sıcak, çok çikolatalı bir kahve aldım.
Ali benim ne yapacağımı anlayınca sert bir ifadeye büründü ve kaşlarını yapmamam yönünde yukarı aşağı hareket ettirdi. Ben ise alayla gülümseyerek onlara yaklaşmaya devam ettim.
Bir süre sonra ayağım takılmış taklidi yaptım ve kahveyi Elifin üzerine boca ettim.
Elif acı bir çığlıkla ayağa kalkıp öfkeyle bana baktı. Herkes beni izliyordu Ali de dahil. Fakat Alaz da oradaydı. Ama dip köşelerde oturuyordu, ve beni izliyordu. Alazın beni izlemesinden rahatsız oluyordum ama bir şey demiyordum.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen!?" diyerek herkesin içinde bana bağırması benim öfkeden beynimin uyuşmasına sebep olmuştu.
Ben alayla gülümseyerek Elif'e bir adım attım ve konuşmak için dudaklarımı araladım,
"Birincisi... Bana ait olanların yanından defolup gitmen gerekir. İkincisi... Bana gülemessin.'' dediğimde bakışlarım Aliye kaydı. Yine dişlerini sıkmıştı ve yine, "Ben sana ait değilim." diye tıslamıştı. Ama o bana aitti. Benim bu hayatta ilk kez bu kadar çok güvendiğim adamdı o. O benimdi..
Elif, kaşlarını yukarı kaldırıp alayla gülümsedi. Benim yüzümde de alaycı bir ifade vardı ve eş zamanlı olarak 'aynen' manasında başımı yukarı aşağı sallıyordum.
''Sana ait değil o.'' dediğinde büyük bir kahkaha attım. Daha sonra ciddileşip tek kaşımı havaya kaldırdım ve Aliye döndüm.
''Sen nasıl bu kızla hala aynı masada oturursun ya?'' diye hayret içerisinde sordum. Ali ise kızgın mavilerini gözlerime dikmekten başka hiç bir şey yapmadı. Ama ben çok şey yaptım...
Alinin yanına yanaşıp kolunu nazikçe kavradım ve ayağa kaldırdım. Hala pür dikkat beni izleyen topluluğa en sert ses tonumu kullanarak bağırdım.
''Ne bakıyorsunuz be! ''
Daha sonra hızlıca Ali ile oradan uzaklaştık. Benim odama vardığımızda ben öfke ile Aliyi benim odama savurdum. Ve yine öfkeyle saçlarımı diğer tarafa atarak sol kaşımı kaldırdım.
''O kız ile hala nasıl görüşürsün, Ali?'' dedim yine hayret içerisinde. Ali ise donuk bir şekilde bana bakıyordu.
''O kız-" diyerek tam kavgayı sürdürecekken Ali aniden ayağa kalkıp dibimde bitti. Dudaklarından çıkan nefesi dudaklarıma çarparken kalbim teklemişti. Yeterince yakınken Alinin bana bir adım daha atması ile ufak bir adım geriledim.
"Bak. Ben sana ait değilim. Yani henüz..." dediğinde seslice yutkundum. Ne demekti şimdi bu?
"Ne saçmalıyorsun?" dedim neredeyse fısıldayarak. Bakışlarım yerde dolanıyordu. Onun gözlerine bakmakta zorluk çekiyordum. O ise bir adım daha atıp sırtımı kapıyla buluşturdu. Bu hareketi, bana odasında olanları anımsattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HEPİNİZ HASTASINIZ
Fanfiction© Tüm Hakları Saklıdır. ⭐️ Ben hep mantığımla hareket etmiştim. Çünkü hiç bir zaman kalbimi dinlememiştim. Bir işlevi yoktu çünkü kalbimin. Kan pompalamaktan ve beni ayakta tutmaktan başka bir işlevi yoktu; Ta ki o geceye kadar, Aliyi ilk kez öptüğ...