21. Ne iş!

289 25 2
                                    

Sabah erken saatte uyanmış kahvaltı hazırlığına girişmiştim. Masaya çayıda bırakıp sofradan memnun bir halde gülümsedim.

"Günaydın."

Arkamı dönüp yeni uyandığı saçlarından ve açamadığı gözlerinden belli olan Asrın'a günaydın deyip çayları doldurmaya başladım. Masaya iyice yaklaşıp "yuh" dedikten sonra hemen baştaki sandalyeye oturup yemeğe başladı. Ağzına attığı omleti yerken konuştu.

"Çenen çekilecek gibi değil ama yemeklerin tam tersi, eline sağlık."

"Övdün mü sövdün mü belli değil. Afiyet olsun."

"Sen övdüm anla gitsin."

Kafamı iki yana sallayıp bende yemeğe başladım. Asrın sofrada ne var ne yoksa adeta silip süpürmüş, yemekten sonrada hazırlanmak için odaya çıkmıştı. Bende mutfağı toparlarken Asrın kapıda göründü cebinden çıkardıklarını masaya koyarken bir yandanda konuşuyordu.

"Ben çıkıyorum. Sen tabi işsiz olduğun için evde takılırsın. Bunları bırakıyorum istediğin gibi harca kartın şifresi 1234 istersen değiştir, sana ait bu kart."

Masaya bir tomar para ve kredi kartını bıraktı. İçimden koca bir yuh çekmedim desem yalan olur. Kim bilir kaç aylık paramı bana harca diye veriyordu manyak. Yanına gidip masada olan parayı ve kredi kartını alıp Asrın'a geri uzattım.

"Gerek yok benim param var. Ayrıca senin paranı harcamak için seninle evlenmedim."

"Evli olduğumuza göre bu para senin. Ayrıca ister harca ister sakla sen bilirsin, her ay sana bu parayı vericem. Sen belki farkında değilsin ama sosyetede işler böyle yürür. Alacağın markalı elbiseler binler geçer. Yani demem o ki bu para anca yeter."

"Marka dediğin şey insanların paralarını harcatmak için yapılmış bir icat. Binlerce liraya elbise alacağıma ihtiyacı olan fukaraya veririrm daha iyi."

Asrın omzunun silkerek arkasını dönüp konuşmaya başladı.

"İstersen yak sen bilirsin devamı var nasılsa."

Sinirle ayağımı yere vurup ofladım. Sırık işte boyuna gitmiş aklıma kalmamış, sırık, fasulye çalısı, kereste.
Mutfaktaki işimi bitirip akşam yemeğini hazırlamaya başlamıştım. Çalan telefonumu elime aldığımda tanımadığım bir numaranın aradığını gördüm. İlk seferde açmadım ama ikinci sefer yine arayınca aramayı cevaplayıp telefonu kulağıma götürdüm.

"Efendim?"

"İyi günler Ebru Hanım ben Ateş, Ateş Harmanlı."

Şaşkınlıkla kaşlarımı yukarı kaldırıp indirdim.

"Buyrun Ateş Bey."

"Beni aramışsınız isim vermemişsiniz gerçi ama, arayanın siz olduğunu tahmin ettim."

"Doğru tahmin etmişsiniz bendim. Aslında bu konuşmayı yüz yüze yapsak daha doğru olur."

Karşı taraftan bir süre ses gelmeyince konuşacaktım ki Ateş Bey'in sesi duyuldu.

"Yarım saat sonra buluşabiliriz."

"1 saat sonra olsa yemeğin pişmesi lazım."

"Yemek!"

Şaşkın ses tonu gülümsememe neden olmuştu. Kendimi toparlayıp konuştum.

"Evet yemek yapıyorumda henüz pişmedi. Siz bana konum atın ben gelirim olur mu?"

"Olur tabi, atarım."

Telefonumu kapatıp mutfağı toparladım. Ben üzerimi değiştirene kadar pişerdi nasılsa. Yatak odasına çıkıp hızla hazırlandım. Lacivert uzun kolları olan diz altında biten elbisemi giydim. Ayakkabı olarak en sevdiğim renk olan bordo kısa botlarımıda giydiğimde artık hazırdım. Elime lacivert çanta ve kahve tonlarındaki trençkotumu aldım. Yemek kokusuna karşı parfüm sıkıp saate baktığımda ise yarım saat olmuştu, hızla mutfağa geçip yemeğin altını kapattım ve arabamın anahtarını alıp dışarı çıktım. Hava hafif rüzgârlaydı bugün. Her zaman sıcağı seven bir insan olmuştum, hayatımda belli başlı kuralları olan ve hayatına buna göre yön veren biriydim.

BALONCUKLAR (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin