Karşımda oturan 40 lı yaşlardaki adama bakıp birden ayağa kalktım.
"Yalan, Şaka hangisi, benim karım hasta falan değil."
Bunu o kadar net söylemiştim ki, hasta olamazdı.
"Bakın bunu kabullenmek zor farkındayım
Karınız ileri derece kalp yetmezliği sorunu yaşıyor. Düzenli gittiği doktoru muhakkak vardır, hastalık ne boyutta hangi derecede bilemem bunu sadece doktoru bilir. Hasta..""Yeter. Hasta deyip durmayın. Benim karım ölemeyecek kadar hayat dolu anladınız mı? Evet huysuz olabiliyor. İnatçı yada ne bilim bir anda tüm sinir sistemimi bozacak kadar geveze. Ama ölemeyecek kadar sevimli, duygusal, merhametli benim karım."
En son dayanamayıp kenara bir yere çöküp akan yaşları serbest bıraktım. Kim demiş lan erkek adam ağlamaz diye, hele bir sevdiğini kaybetme noktasına gelsin bak bakalım nasıl ağlar. Ben onu sevdiğimi bile yeni anlamışken kaybetme duygusu sarmıştı bedenimi.
Birden ayağa kalkıp akan yaşları sildim karşımdaki doktora ve Armi'ye bakarak konuşmaya başladım.
"Bu aramızda kalacak, bunu sizden değil karımdan duymak istiyorum. Armi özellikle sen. Sakın, bunu kimse bilmeyecek."
Armi ve doktor kafasını tamam anlamında sallayınca masadaki telefonumu alıp dışarı çıktım. Arabama nasıl bindim nasıl sürdüm bilmiyorum
Bildiğim tek şey Ebru'yu kaybetme duygusunu yaşamak istemediğimdi. Ailesinin yanına gittiği için bende arabayı oraya sürdüm, evin kapısına gelip arabayı park ettim. Bahçe kapısından girince arka taraftan gelen sesler üzerine oraya yöneldim. Emine Babanne Eşiyle oturmuş birlikte salıncakta sallanan Ebru'yu izlerken diğer yandan konuşarak gülüyorlardı. Haberleri olsa kalpleri dayanmazdı kesin.
"Vay damat hoşgeldin."
Bana seslenen Dede Bey sayesinde herkesin gözü bana dönmüştü. Yanlarına yaklaşıp ellerini öptüm. Emine Babaanne beni dikkatle süzüp elimi tuttu.
"Birşey mi oldu evladım ne bu hal?"
Kafamı hayır manasında sallasamda Ebru çoktan yanıma gelmiş meraklı gözlerle beni süzmeye başlamıştı.
"Asrın ne oldu? Hasta mısın yoksa?"
Sen yok oluyorsun, nasıl iyi olayım demek istesemde sustum. Icimde volkanlar patlarken sadece gözlerine baktım kıymetlimin.
"Elimi yüzümü yıkayıp geliyorum."
Gözleri ansızın dolar mı insanın. Doluyor işte, erkek adamın acısı hafif olmuyor. Derinden kanıyor.
Banyoya yönelirken arkamdan gelen ayak seslerini duyuyordum. Banyonun kapısını kıyık bırakıp yüzüme iki üç kere soğuk suyu çarptım. Ellerimi mermere koyup akan suyu izlemeye başladım. Önce su kapandı sonra yüzümde ellerini hissettim. Aldığım nefes boğazımda kaldı.
Hemen şurada zırlamak istiyordum, bağıra çağıra ağlamak. Karşıma geçip vücudumu kendisine çevirdi, eline aldığı havluyla yüzümü kurularken onunda gözleri dolmuştu.
"Neden bu kadar üzgünsün? Yoksa.."
Kaşlarımı devam etmesini ister gibi kaldırdım. Konuşmak zor geliyor olmalı ki yutkundu, gözlerini kaçırdı sonra tüm cesaretiyle bana baktı.
"Fulya'yla mı ilgili?"
Gülümsedim beni kıskanıyordu bal gibi, senin yüzünden bu haldeyim aptal diye bağırmak istedim o an.
"İstersen eve gidelim, nasıl kendini iyi hissedersin. Asrın susma, lütfen."
Dolu gözlerinden bir damla aktı, elimle yakalayıp sildim o inci tanesini. Sıkıca sarıldım ona, hiç bırakmak istemezmiş gibi.
"Fulya benim geçmişim de kaldı. Merakten kuduruyorsun beni kıskanıyorsun biliyorum. Iyi hissettiğim tek yer sensin, senin olduğun her yer."
Benden ayrılıp şaşkın gözleriyle bana bakmaya başladı.
"Yok yok, ciddi bir problemin var senin. Asrın iyi misin?"
"İyiyim. Fazla iyi hatta."
Yanaklarını iki elimle kavrayıp alnına öpücük kondurdum. Aşağıdan çocuklar diye seslenen Emine babaannenin yüzünden ayrılmış önde.
Ebru'la bende bahçeye çıkmıştık. Bahçede mangal ateşinin yandığını gören Ebru'nun yüzündeki gülümseme içime işlemişti. Babaannesiyle birlikte hazırlıklar için mutfağa geçmiş bende mangal başında uğraşıyordum. Tabi Ebru'nun dedesinin yardımıyla.
Kanatlar ve köfteler pişmişti neredeyse. Ebru yanımıza gelip ciğer bekleyen kedi gibi bakınıyordu.
Elime geçen köfteyi ikiye bölüp biraz soğumasını bekledikten sonra Ebru'ya uzattım. Ağzını kocaman açıp köfteyi afiyetle yedikten sonra elimdeki parçayı alıp bana uzattı. Itiraz için ağzımı açmışken bir anda ağzıma köfteyi tıkmıştı.
"Göz hakkı."
Diyerek gülmeye başlamıştı. Sofraya oturmuş keyifli bir yemeğe başlamıştık. Ebru'nun normalden az yemesi benimde iştahımı kaçırmıştı. Normalde ye ye doymayan kız, iki lokmayla doymuştu. Dedesi ve babaannesi ne kadar ısrar etsede midem almıyor diye geçiştirmişti.
Masayı kaldırmalarına yardım edip Emine babaanneyi bahçeye dinlenmeye yollayıp Ebru'ya mutfak işlerinde yardıma girişmiştim. Yanımdan geçerken yanağından ya makas alıyor, yada öpücük çalıyordum. Tatlı tatlı gülümseyip arada oda yanağıma öpücük konduruyor, diğer yandan işlerini yapıyordu. Dedesi ve babannesi yatmak için içeri girerken bizde yukarı kata çıkmaya başladık. Ebru'nun odası olduğu gibi duruyordu, daha önce nasıl hatırlıyorsam aynıydı.
"Gelirim belki deyince yanıma almıştım."
Elindenki bana ait pijama takımı uzatıp banyoya yöneldi. Üzerimi Ebru gelmeden değiştirip yatağa oturdum. Bu saatten sonra ona karşı tüm hislerimi söyleyecek, sonrasında aşkımı ona ispat edecektim. Omzuma dokunan elle irkilsemde sesimi çıkarmadan yatağa girdim. Oturur pozisyon alıp Ebru'ya kolumu açtım, yanıma gelip bana yaklaştıktan sonra sorduğu soruyla geri çekildi.
"Asrın, bu oyunu. Artık uzatmasak?"
Biraz kısa oldu idare edersiniz umarım. Hayali okurlar ☆ lar boş kalmasın 😉😊
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BALONCUKLAR (TAMAMLANDI)
HumorFuat bey dedemle muhabbet ediyor daha önce nerede çalıştığıyla ilgili sorular soruyordu. "En son istiklalde çalıştım Fuat Bey din görevinden emekli oluncada buraya taşındık." "Papaz mısınız?" Asrın'ın sorusuyla kahve dedemin boğazında kalmıştı. Sini...