4.Bölüm • Kanlar İçindeki Kız

11.7K 1K 376
                                    

Ohandon aklını kaçırmak üzereydi. Ivan kaçmıştı ve bunu kimse duymamış, görmemişti. Hatta hatırlamıyorlardı bile. Ivan ihanet etmişti. Mordroyketi'nin üzerine Ohandon'a bağlılık yemini etmişti ancak...

O, bunu ödeyecekti. İhanetinin bir bedeni vardı; her ihanette olduğu gibi.

Peki ya Ivan olmadan o kızı, Darya'yı, nasıl kullanacaktı? Onun sahip olduğu güçleri, casusundan öğrenmişti. Victor.

Predezia konseyi üyesi, zeki Victor. Lev kendini zeki sanıyordu ama fazla saftı. Victor'dan her şeyi öğrenmişti. Lev, sahip olduğu düşman sayısını bilmiyordu. Diğer casusu Eadien öldüğünü duyunca üzülmüştü ama o zaten pek de bir işe yaramıyordu. İşini yarayan Victor'du. Kendini asıl gizleyebilen oydu.

Petronus'un hain olduğunu, aklınca tahta geçmeye çalıştığını da öğrenmişti. Bir müşavir nasıl tahta oturabilirdi ki? Bu kadar aptal olabileceğini bilemezdi. Onu ve erkek kardeşi Lamird'i zindana atmıştı. Onlara, özellikle Petronus'a ne yapacağı konusunda hâlâ düşünüyordu. Öldürmek çok kolay olurdu. Daha farklı, daha acı verici şeyler arzuluyordu.

Evet, fosili o çalmıştı. Büyüsünü kullanmaya çalışmıştı ama başarısız olmuştu. O zamanlar şüphesi, Lordhor'lu olduğundan dolayıydı ama oraya casus gönderdiğinde gerçekleri öğrenmişti. Victor ona mektuplar yollamıştı. Gerçekler Ohandon'u bir hayli şaşırtmıştı. Ama o saf ayağına yatmayı tercih etmişti: Her şeyden habersiz, masum.

Ardından Lev'i şüphelendirmemek için fosil tırnağı bir tık daha ulaşılmaz yapmıştı, ama o kadar da ulaşılmaz olmadığını da biliyordu, ki zaten bunu istiyordu.

Petronus zevzeğin tekiydi. Bir müşavir nasıl olur da kral olabilirdi? Bir de Lev'in söylediği yalanlara inanmıştı. Onu Lordhor kralı yapamayacağını anlaması gerekiyordu. Petronus'a acısa mı, yoksa nefret mi beslese karar verememişti.

Lev zekiydi. Ama yeterince değil.

Etrafında dönen oyunlardan haberi yoktu.

Ohandon derin bir iç çekti ve elinde sımsıkı tuttuğu fosil tırnağı, brokar ceketinin dublesine soktu. Taht odasında böyle dönüp dolaşıp volta atmak artık ona mantıklı gelmiyordu. Bu yüzden odadan çıktı ve insanların, keşişlerin, rahibelerin, muhafızların arasından geçti. Çevrede bakınıp kız kardeşini, Adopa'yı, aradı. Ona bazen üzülüyordu. Tahta geçememişti çünkü büyük olan Ohandon'du. Lordhor'da işler böyleydi: Tahta, kardeşlerin en büyüğü geçerdi. Lakin zaten Adopa'da ülke yönetecek bir kapasite yoktu.

Ve Ohandon'un neredeyse her şeyinden haberdar olan sayılı insanlardan biriydi Adopa.

Gözleri ona çarpınca rahatladı. Koyu pembe, dantelli korsajlı siyah elbiseli Adopa, orada duruyordu. Kıvırcık, kabarık bu sefer dağınık bırakmıştı. Salondaki küçük masaların birinde kadehinden içkisini yudumluyordu.

Ohandon, yarılan kalabalığın arasından geçti. Kız kardeşinin yanına gitti. Adopa onu görmeyle beraber irkildi ve kadehini masaya koydu. Ardından yüzüne gülümseme yerleştirdi. "Ohandon?"

Ama Ohandon, onun aksine gülümsemiyordu. "Söyle bana, Adopa," dedi kafasındaki soru işaretleriyle birlikte. "Ivan diye birini hatırlıyor musun?"

Adopa kaşlarını çattı ve aşağıya bakarak düşünmeye başladı. Elini saçlarına daldırdı. Ardından pes etmişçesine yenik düştü ve gözlerini Ohandon'a iliştirdi. Kafasını iki yana salladı. "Hayır. O kim?" Gözlerindeki şüphe derinleşti. "Hatırlamam mı lazım?"

Ohandon bıkkınlıkla iç geçirdi. Kimse hatırlamıyordu. Öyleyse o neden hatırlıyordu? Bu, Mordroyketi'nin bahşettiği şeylerden biri miydi?

ÖLÜMCÜL TUTKUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin