Darya'nın elleri korkudan titremeye başladı. Diz boşluklarına tekme geçirilmiş gibi hissederken bir yandan da sanki yere çivilendi. Adamın söylediklerini doğru mu duymuştu? Bundan emin değildi ama garip bir şekilde kulakları bunu doğruluyordu.
"Anlamıyorum," dedi Darya beklentili bir sesle. Arkasını dönüp gitmek üzere olan adamın kolunu bu sefer o tuttu. "Lütfen dur!" Çok güçlü tuttuğu söylenemezdi ama yine de adamın durmasını sağlamıştı.
Adam işaret parmağını dudaklarına koydu. Islak bir sesle, "Şş," diyerek kızın susmasını sağladı. Ya da yalnızca o öyle istedi.
Çünkü Darya susmadı: "Söyle. Lütfen bana söyle. Siz kimsiniz? Onu öldürecek misiniz?" Daha fazla diyecek bir şey yoktu. Çünkü gözleri; duvara dayanmış, boğazında büyük ve zalim bir el tarafından nefesi kesilmiş bir halde çaresizce çırpınmakta olan Yoris'e takıldı. Kalbine ucu keskin bir çivi saplanıyormuş gibi hissederken, bir an gözlerinin karardığını sandı.
Yoris'i tutan adam, kemerinden bir hançer çıkardı. Bu hançeri çıkarış sesi, tüm bahçeyi doldurdu, biraz da yankılandı. O sesle beraber Darya yutkunmakta zorluk çekti, boğazı kurudu. Yoris ölecekti. Hem de Darya'nın karşısında. Darya buna engel olabilir miydi? Hiç tanımadığı bir adamın ölmesine göz yumabilir miydi? Hayır, bunu yapamazdı. Tanısa da tanımasa da yapamazdı.
Ama yapıyordu.
Gözleri, puslu bir pencere gibi bulanmaya başladı. Adamın kaslı kolunu tutan güçsüz eli, parmaklarının boğumunda hissettiği sert kumaşın altında kaydı.
Hızlı adımlarla duvar dibine yetişmeden önce pelerinli kişi, hançere bir şişeden sıvı döktü ve onu Yoris'e sapladı. Buna pek saplanmak denmezdi aslında. Daha çok çevik bir hareketle çarpı çizmişti, saplayarak çizmişti. Adamın iç organlarının yırtıldığına emindi.
Darya bir an bu gördüklerini hayal meyal hatırlanan silik bir rüya sandı ama acı verici gerçekti bu. Şimdi Yoris'in duvar kenarında yavaşça, ağzında kanlarla beraber yere çöküşünü izliyordu. Kan, yeni kıyafetini kırmızıya boyadı; cıvık bir ıslaklıkla kirletti.
Darya birkaç adım daha attı. Bir suçluluk duygusu, onu etkisi altına almıştı.
Eğildi ve yerdeki cesede dokundu. Aşina olduğu taze kan kokusu, burnunun direğini kırdı. Parmak uçlarındaki ince deriyle, ıslak kanı hissettiğinde titreyen elini hızla çekti ve ayağa kalktı. Ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Gözlerindeki yaşlar hunharca akıyordu ve ağzını aptalca aralayıp kaşını çatarak cesede bakmaktan başka hiçbir şey yapamıyordu.
Arkasına döndü. O siyah pelerinli insanları yeniden görmeyi istedi fakat yoklardı, gitmişlerdi. Zaten bunu düşünecek durumu da yoktu.
Yerde dikilmekten çürümeye yüz tutmuş ve gücü tükenmiş ayaklarını yavaşça ilerletti. Saraya doğru gitmek için adımlarını attı. Her attığı adımda daha fazla hızlanıyordu. Bu hızlanmalar, bir süre sonra seri bir koşuşa döndü. Bu sırada da ıslak yanaklarını ve durmadan alt ve üst göz kapaklarının arasına dolan istemsiz ve lanet gözyaşlarını siliyordu. Koştuğundan dolayı ona doğru vuran rüzgâr, sanki ondan nefret ediyor ve istediğinin zıddını yapmak istiyorcasına, sarı ve uzun saçlarını yüzüne bir tokat gibi yapıştırıyor ve görüş alanını engelliyordu. Sızlayan karnı ve ağrımaya başlayan gözleri feryat ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMCÜL TUTKU
FantasyFantastik #6 Yeşil Prenses serisinin 2. kitabıdır. 1. kitabı Yükseliş'tir. İçimizdeki karanlığı bir mum ışığıyla yok edemeyiz. ♕ Kim bilirdi ki bir kölenin bu kadar yükseleceğini? Bir kralın tutkusuna, arzusuna esir kalacağını... Ama kendisinin...