Arkadaşlar, bir tanıtım videosu yaptım. Epey uğraştığım bir video oldu, umarım izlersiniz ve beğenirsiniz.
Birkaç gün sonra...
Seher vakti gelmişti. Alacakaranlık, bu güzel havada süzülüyordu. Ilık bir hava tenlerini yalıyordu. Alacalı gökyüzündeki görüntü çok hoştu; pembe, mavi, turuncu... Bunların ardında bir çizgi gibi görünen ufuk parıldıyordu. Ateş böcekleri yavaş yavaş gidiyordu. Bahar gerçekten de gelmişti. Kış bitiyordu.
Bu seher vakti öyle huzur verici ve iç açıcıydı ki. Ses yoktu, gürültü yoktu. Yalnızca at toynaklarının ve kuşların sesi hâkimdi. Kimse yorgunluktan tek kelime edemiyordu. Herkes öylece atını sürüyordu. Ayrıca saraya yaklaşmışlardı. Az kalmıştı. Az sonra orada olurlardı.
Darya kısrağını Lev'in atının yanına sürdü. Dizginlerini tutan ellerinin çok sıkı olduğu fark ettiğinde azıcık gevşetti. Göz kapakları artık kendiliğinden düşüyordu. Pek yemek de yememişlerdi ama yemeksizliğe alışkındı. Fakat uykusuzluk... Hemen şurada uyuyabilirdi.
Ayrıca kendini kötü hissediyordu. Başı fırıl fırıl dönüyordu ve karnı ağrıyordu. Terlemesini de güneşten olduğunu varsayıyordu şimdilik.
Bulundukları yer kumlarla kaplıydı. Bomboştu; hava nemliydi ve ılık bir rüzgâr, kısrağın yelesini geriye doğru uçuruyordu. Çöl gibiydi, ama elbette çöl değildi. Çöl, güneydoğunun merkezindeydi. Yolu uzatmak zorunda kalmışlardı, zira kısa yoldan giderlerse caddelerden, sokaklardan, mahallelerden geçmek zorunda kalacaklardı. Ahali ne düşünürdü? Bunun yanı sıra koskoca ordu oraya nasıl sığacaklardı?
"Yaklaştık," dedi Darya, Lev'e. Sessizliği bozdu çünkü rahatsız olmuştu.
"Evet." Lev bir elini, kızılın en güzel tonundaki saçlarına götürdü ve karıştırdı. Işıldayan gri gözleri bu sefer kasvetli değildi; bu sefer yolların kenarında duran, gördüklerinde öylece bakıp geçilen ama şekli güzel olursa cebe atılabilen çakıl taşlarının rengindeydi. Yüzünü handa tıraş etmesine rağmen şimdi yeni yeni çıkmaya başlamıştı. Zayıflamıştı biraz. Elmacık kemikleri daha fazla belirginleşmiş, gözaltları hafif bir morlukla çökmüştü.
"Kötü görünüyorsun. İyi misin?" diye sordu Darya. Sesi, tıpkı kendisi gibi sakindi.
"Değilim. İyi değilim."
Bu cevaba şaşırdı. En azından yalan da olsa 'ben iyiyim' falan demesini beklerdi ama doğruyu söylemesi işine gelmişti. Kötü hissettiği, bir kâğıt kesiği acısı kadar belirgindi. "Neyin var?"
"Sence?" dedi ve Darya'ya döndü Lev. "Saraya dönünce çok ama çok fazla işim olacak ve kimse dönüp bakmayacak bile. Savaş başlayacak, Darya. Hazırlıklarını yapacağım, diğer işler falan derken yine işler sarpa saracak."
"Beklersin." Darya destek olmak istercesine ona baktı. "Gidince biraz dinlen. Hemen savaşı başlatamazsın. Kaç günden beri zindandasın ve dinlenmek hakkın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMCÜL TUTKU
FantasyFantastik #6 Yeşil Prenses serisinin 2. kitabıdır. 1. kitabı Yükseliş'tir. İçimizdeki karanlığı bir mum ışığıyla yok edemeyiz. ♕ Kim bilirdi ki bir kölenin bu kadar yükseleceğini? Bir kralın tutkusuna, arzusuna esir kalacağını... Ama kendisinin...