Rigane büyük odaya girdi. Oda her zamanki gibi güzel ve düzenliydi; bordo ve altın sarısı renkler hâkimdi ama bu güzellikler, havadaki karamsarlığın önüne geçemiyordu. Derin bir nefes aldı; altın döşemeli kapıyı sırtıyla örtüp kendini yasladı. Kollarını Yelena'nın omuzlarına koydu.
Rigane, "Görüşmeyeli ne de çok olmuş, Yelena," dedikten sonra biraz eğildi ve sıcak nefesini Yelena'nın boynuna verdi. Kendini geri çektiğinde Yelena omzunun üstünden ona baktı.
"Evet," dedi Yelena net ve tepkisiz bir sesle. "Görüşmeyeli çok olmuş ve sen hiç değişmemişsin. Yine aynı şekilde bana âşı-"
Rigane işaret parmağını Yelena'nın dudağına koyarak onu susturdu. "Seni istemem, sana âşık olduğum anlamına gelmiyor. Ve biliyorum ki sen de beni istiyorsun." Buraya gelme amacı bu değildi.
Kollarını Yelena'dan çekti ve odada yavaş yavaş volta atmaya başladı. Bu sırada parmaklarını duvara sürtüyordu. "Rigane... Rigane." Aniden durdu ve kapıya yaslanmış olan Rigane'ye baktı. "Bilmediğin çok şey oldu. Ayakta uyuyorsun."
"Ne oldu?"
"Mesela... Mesela tahttan sürüldüm." Suratında yapmacık bir hüzün vardı.
Şaşkınlık dalgası Rigane'nin bedenini sardı. Yüzü şekilden şekle girdi. "Ne?"
"Sonra, eski nişanlım, yani senin kardeşin, bir yeşile âşık oldu."
Bu sözler Rigane'yi güldürdü. Kahkahalar içinde yineledi: "Ne?" Ama Yelena'nın yüzündeki ciddiyeti görünce gülmesini durdurdu. "Anlayamıyorum." Birkaç saniye düşündü. "O kimseye âşık olmaz. Özellikle de bir yeşile. Şaka yapıyor olmalısın. Beni bu sözlerinle oyalama."
"Ah, bilmiyorum, Rigane. Âşık mı, değil mi, emin değilim. Ama şundan eminim ki o yeşil, başımıza dert açacak. Kulağa komik geldiğini biliyorum ama bilmiyorsun."
"Ne demek istiyorsun, Yelena? Bir köle bizim başımıza dert açabilir mi? Saçmalamayı kes de kendine gel!"
Yelena hızla Rigane'nin karşısına geldi. Gözleri kılağılı bir hançer kadar keskin bakıyordu. Yüzünü öfke bürüdü. "Kes sesini, Rigane. Yalnızca anlattıklarımı dinle." Rigane'nin aksine oldukça sakin konuşuyordu. "Savaş. Savaş çok yakında. Kapımızda. Zamanımız az." Masaya doğru gitti. Kehribar rengi tabaktaki pişirilmiş salyangozlardan birini ağzına atıp çiğnemeye başladı. "Herkes tek bir amaç uğruna savaşıyor. Fosil tırnak. Fosil tırnak. Fosil tırnak. Bıkmış durumdayım."
"Evet, biliyorum. O fosili istiyorsun sanıyordum."
"Eskiden ben de bunun için savaşmaya hazırdım ancak imkânsız olduğunu, boyumu aştığını gördüm. Ben bir kraliçe değilim ve savaşacağım kişiler krallar olacaktı. Şu anda ben sıradan bir insanım. Hanedandan bile değilim. Her şeyi başarabilirim, ama bunu değil. Bunu yapabileceğimi sanmıyorum. Rigane, bil bakalım, bu fosil tırnağın büyüsünü kullanabilecek tek kişi kim?"
Rigane şaşırdı. "Onu sadece tek kişi mi kullanabilirmiş?"
"Evet." Yelena kafasını omzuna yasladı ve Rigane'ye dikkatle baktı. "Tek bir kişi kullanabilirmiş." Birkaç saniye duraksarken altın rengi uzun tırnaklarını bir böğürtlene batırdı. "Ve onu kullanabilecek tek bir kişi varmış. O yeşil kız. Benim kraliçeliğimi elimden alan o köle."
"Bir saniye, bir saniye... O mu senin kraliçeliğini elinden aldı? Bana her şeyi baştan anlat, Yelena."
Rigane ile Yelena yatakta yan yana oturdular. Yelena her şeyi tek tek anlattı. Tahttan neden menedildiğini veya Lev'in nişanı nasıl attığını; o yeşil kölenin neyin nesi olduğunu, olayları... Her şeyi anlattı. Rigane'nin kalbi, bu sohbet boyunca hızla attı. Bir tanrıça. Nasıl olur da bir tanrıça, yeşil birine güç verirdi? Bunu da geçince Lev, Yelena ile olan nişanı nasıl atardı? Ondan iyi birini bulabileceğini düşünüyor muydu cidden? Her zamanki gibi yalnızca kendi arzularını düşünen aptal kardeşim, diye içinden geçirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMCÜL TUTKU
FantasiFantastik #6 Yeşil Prenses serisinin 2. kitabıdır. 1. kitabı Yükseliş'tir. İçimizdeki karanlığı bir mum ışığıyla yok edemeyiz. ♕ Kim bilirdi ki bir kölenin bu kadar yükseleceğini? Bir kralın tutkusuna, arzusuna esir kalacağını... Ama kendisinin...