Pjotr kulübesinden çıktı ve saraya gitmek için ormanın içinde hızla koşturmaya başladı. Tydosia neler olduğunu anlamıyordu ama yine de o koşuyor diye ona ayak uydurdu. Pjotr ondan çok daha hızlıydı. Çok daha... Çünkü kız kardeşine yetişmesi gerekiyordu.
Kafasındaki vahşet, kan görüleri tam olarak ortaya çıkmaya başlarken kız kardeşinin ölümünü gördü. Üzerindeki o oku.
Ama sonra birden, kafasında neredeyse şimşeğe benzer bir şey çaktı. Zihnindeki yapboz parçaları birleşirken kalbi tekledi ve hayatında ilk defa böyle bir şey hissetti. O gördüğü görüleri yeniden gördü, ama bu sefer daha netti ve içinde Darya Evpraksiya vardı. Yetişemeyeceğini anladığında dizleri üzerine çaresizce çökerken ellerini şakaklarının arasına aldı. Gözlerini yumdu ve zihnine çöken acının dinmesini bekledi.
Ama dinmiyordu.
Ormanın ortasında, çimenliklerin arasında dizleri üzerinde kalakaldı. Ne olduğunu idrak etmeye çalışıyordu. Kafasını yere koydu, belki de bir rüyadır diye birkaç kez de vurdu.
Omzuna dokunan, ne olduğunu anlamaya çalışan Tydosia'ya yumruk attıktan sonra kendini tekrar yere verdi, eski pozisyonunu aldı. Yanılmadığını anladı. "Sen benden daha zararlısın Lev, ona zarar vereceksin." Bu sözlerinde yanılmadığını anladı. Onu yalnız bırakmaması gerektiğini anladı. Eğer o gün onu evden kovmasaydı ve yanına alsaydı, bunların hiçbiri olmayacaktı.
Ve idrak edebildi.
Darya Evpraksiya ölüyordu.
Ve onun ölüm fermanını yazan insanlardan biri de Pjotr'du.
ღ
Lev birkaç saniye boyunca, Darya'nın yere düşüşünü izledi. Anlayamıyordu. Neler oluyordu? Neden onun karnını kan kaplamıştı?
Birkaç saniye sonra kulaklarını tiz bir çığlık kapladı. Orada Yelena'yı gördü. Yelena'yı muhafızlar tutuyordu. Onu götürdüler. Kalabalık, öylece Darya'ya bakıyordu ve hepsi dumur olmuş vaziyetteydi.
Lev anlıyor muydu? Yoksa anlamak istemiyor muydu?
Darya'yı tuttu ve şoke olmuş gözlerle kızın hızlı nefes alış verişlerini izledi, yüzünü izledi. Darya çok terliyordu. Alnı ıslanmıştı ve parlıyordu; güçlükle aldığı nefesleri, onun vücudunu titretiyordu.
Lev, ellerini kızın karnına koyduğunda kan vardı. Ve ok. Okun saplandığı yerden kanlar akıyordu ve bedeninin üst kısmının neredeyse hepsi kanlar içerisindeydi.
Birkaç hekim geldi. Ancak Darya onları var gücüyle durdurdu. Ancak şifacı Elena ve İrina geldiğinde onlara karşı koymadı. Belki de ölümden korkuyordu. Ancak gözlerine bakıldığında bu duygu hiç yoktu; yalnızca cesaret vardı ve umutsuzluk vardı. Biraz da acı.
"Lev," dedi kız, nefes nefese. Nefese muhtaçtı. Ama bunu ona Lev veremiyordu. Çaresiz hissediyordu ve ne diyeceğini bilemiyordu. Onun acısını almak istiyordu.
Şifacı Elena, Darya'ya saplanan oku nazikçe çıkardığında kız inledi ve daha çok titredi. Elena ile İrina, vücutlarındaki telaşı silip güçlerini sakince birleştirdiler ve ellerini kızın yaralı yerine koyup gözlerini kapadılar. Normalde şimdiye kadar o yerden ışık çıkması, yaralı yerin iyileşmesi gerekiyordu. Ancak bunların hiçbiri olmadı.
Yani bu da demek oluyordu ki, Darya ölüme çok yakındı.
"Darya!" dedi Lev endişeyle. Buna rağmen sesi sakindi. Çünkü yüksek sesle konuşamayacak kadar korku doluydu. "Dur. Dur, sevgilim. Seni iyileştirmenin bir yolunu bulacağım. Canın çok yanıyor mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMCÜL TUTKU
FantasyFantastik #6 Yeşil Prenses serisinin 2. kitabıdır. 1. kitabı Yükseliş'tir. İçimizdeki karanlığı bir mum ışığıyla yok edemeyiz. ♕ Kim bilirdi ki bir kölenin bu kadar yükseleceğini? Bir kralın tutkusuna, arzusuna esir kalacağını... Ama kendisinin...