(Burada bir adet bodur Darya görüyoruz.)
Darya gördüğü rüyanın etkisiyle yattığı yatakta sıçradı. Rüyanın kuru ve tuzlu tadı hâlâ damağındaydı ve alnındaki terler, elmacıkkemiklerine doğru boncuk boncuk dökülüyordu. Nabzının hızlandığını, kalbinin hızlandığını hissettiği kadar çok hissediyordu. Garip bir duygu onu sıkıştırmıştı ve Darya sıkıştığı yerden nereye kaçacağını bilmiyordu. Sanki dört duvar arasındaydı ve bir çıkış yoktu.
Kötü hissetmiyordu. Bu his kötü değildi. Ama iyi de sayılmazdı.
Gırtlağını oyan yumruyu yok etmek istercesine yutkunduktan sonra elinin tersiyle narince alnını sildi. Gözlerini etrafta gezdirdi. Alacakaranlıktı. Güneş, yeni yeni odaya nüksediyordu.
Devstvennitsa'nın ışık saçan beyaz cildi, o parlak iksir ve kendi tenine ait olan kanlı yaraları hâlâ gözkapaklarının arasında bir yerlerdeydi. Gözlerine sıkışmıştı ve oradan çıkması neredeyse imkânsızdı.
Derin bir nefes aldı ve başparmağıyla bileğindeki kölelik mührünü ovmaya başladı. Bu şey belki de ebediyen onda kalacaktı. Bir yara izi gibi derisine işlenmişti ve oradan kalkmasının imkânı yoktu. Zaten şimdi bu çok da umurunda değildi.
Kafasını biraz toparlamak için çıplak ayaklarını yataktan, yere sarkıttı ve uyuyan Lev'i uyandırmamak için sessiz adımlarla gardıroba ilerledi. Gardıropta eline ne geçerse giydi: siyah cüppe ve gri pantolon. Kıyafetlerini giydikten sonra cüppenin kadife başlığını sarı saçlarına geçirdi ve altın işlemeli ahşap kapıya yöneldi. Kapının altın tokmağını kavradıktan sonra onu yavaşça aşağıya ittirdi ve odadan dışarıya çıktıktan sonra kapıyı ses etmeden geri örttü.
Adımlarını merdivenlere attıktan sonra saraydan çıktı ve kendini, avluya çıkan saray merdiveninde buldu. Sabahın ılık esintisi, yanağını dâhil tüm yüzünü yalarken kendini huzurlu ve özgür hissetti birazcık da olsa.
Sessizlik... Sessizlik güzeldi. Sükûnet güzeldi. İnsanın kulaklarını, ruhunu, hatta bedenini dinlendiriyor, zihindeki keskin ne varsa uçlarını yumuşatıyordu. Bu sessizlik, sarayda yalnızca böyle gece ile sabah arasında gidip gelen saatlerde rastlanırdı.
Avlunun bu çevrelerinde görünürde kimse yoktu ancak ileri taraflarda birkaç insan olduğu barizdi. Muhafızlar zaten her yerdeler idi. Meşaleler henüz söndürülmemişti ancak hava aydınlıktı. Ateşe artık gerek duyulmazdı.
Avlu kapısına doğru adımladı. Bu saatte saray dışına çıkmanın kendisi için tehlikeli olacağını biliyordu. Kurtlar, avını yakalamak için ininde bekliyordu. Ama bu umurunda değildi. Hem... yanına kılıcını almıştı.
Bu sefer at getirmemişti yanında. Yürümek istiyordu. Saatlerce yürümek, saraydan uzak kalmak istiyordu. Geri dönüşte o yorgunlukla ne yapacağını bilmiyordu ama buna değerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMCÜL TUTKU
FantasyFantastik #6 Yeşil Prenses serisinin 2. kitabıdır. 1. kitabı Yükseliş'tir. İçimizdeki karanlığı bir mum ışığıyla yok edemeyiz. ♕ Kim bilirdi ki bir kölenin bu kadar yükseleceğini? Bir kralın tutkusuna, arzusuna esir kalacağını... Ama kendisinin...