Tydosia Manys'ın tüm bedeni kasılırken ellerini birbirine kenetledi, tıpkı dişleri gibi. Yeşil tırnaklarının derisine battığını iliklerine kadar hissedebiliyordu. Sert bakışını karşısındaki sarışın kadına, sahibesi Tiee'ye, yönlendirirken, "Hayır," dedi, çenesini kaldırdı. Hissettiği şeyler karışıktı. "Buradan gidemem."
Tydosia'nın sahibesi Tiee, ona hüzünle baktı. "Üzgünüm, Ty. Ama durumumuzu biliyorsun. Sefalet içerisindeyiz."
Tydosia saman balyasına oturdu ve kollarını göğsünde birleştirdi. "Ha, bir anda yoksullaştığınız için beni satıyorsunuz, öyle mi?" Sevimsizce kıkırdadı. "Burası benim yirmi dört yılım. Beni siz büyüttünüz!"
"Haddini aşma, Tydosia," diye uyardı onu Tiee. Sesi, dişlerinin arasından çıkan bir tıslama gibi geliyordu. Ne zaman Tydosia'ya kızsa, ona tam adıyla hitap ederdi. "Eğer paramız olmazsa şu saman balyalarımız bile kalmayacak elimizde, beni anlıyor musun? Başka çarem yok, tamam mı? Başka çarem yok. Bu evde kızımla beraberiz, sen de varsın. İkinizi ben çocuğum gibi büyüttüm ama sen bir kölesin. Üzgünüm. Kaderin bu. Rengin bu. Sen yeşilsin. Bunu gerçekten seni ezmek için söylemiyorum, Tydosia. Gerçek bu."
"Beni saraya satacaksın yani, Tiee."
"Evet. Dediğim gibi: Başka çarem yok. Tek bir param bile yok. Paraya ihtiyacım var ve..." Tiee, Tydosia'nın kol kaslarını sıktı. "Sende de bunlar var. Saray seni kabul edecektir. Orada güzel bir yaşam süreceğine eminim."
Tiee'nin bakışları, sanki karşısındaki adama güven vermek istiyormuş gibiydi ama Tydosia bu numaralara pek kanmazdı. Ama kabul etmekten başka bir çare mi vardı? Hem kabul etse de etmese de bir şey fark etmezdi. Tiee'nin ondan istedikleri bir rica değil, emirdi. O, onun sahibiydi ve Tydosia katlanmak zorundaydı. Sadece... Sadece yirmi dört yılını geçirdiği bu evden gitmek ona acı verecek gibiydi. Tiee onu saraya satacaktı. Çünkü gerçekten kıtlık, yoksulluk içerisindelerdi.
"Tamam," dedi. "Gidelim."
"Seni görmeye geleceğim, Ty." Tiee kırışık suratını buruşturdu ve ellerini Tydosia'nın elleriyle buluşturdu. Bir anne sıcaklığında ellerini sardı. Ardından ekledi: "Kızımla beraber."
Tydosia kafasını salladı; ellerini çekmeye yeltendi ama bu soğuk havada ellerinin ısındığını fark ettiğinde bunu boş verdi. Ağzının içinden, "Pek sanmıyorum," diye söylendi ama Tiee onu duymadı.
Tiee kafasını eve yönlendirdi ve "Vietra!" diye bağırdı. Vietra, Tiee'nin kızıydı.
Birkaç saniye sonra Vietra dışarıya çıktı. Yüzü soluktu ve elleri, tıpkı kar gibi beyazdı. Altın rengi tırnakları, bembeyaz teninde garip duruyordu. Vietra'nın koyu sarı saçları, rüzgârda savruldu. Kollarını göğsünde buruşturdu ve omuzlarının aşağısını ovdu. "Tydosia," diye mırıldandı. "Gidiyor mu, anne?"
"Gidiyor," diye fısıldadı Tiee. "Vedalaşman için çağırdım."
Vietra'nın çenesi buruştu ve omuzları düştü. Adımlarını Tydosia'ya yaklaştırdı. "Seni özleyeceğim."
Tydosia kafasını salladı. "Ben de seni." Bu sırada birkaç damla su, tenini ıslattı. Gözlerini yukarıya diktiğinde yağmurun çiselediğini gördü. İnce su damlaları bir bir tenine düşerken derin bir iç çekti ve kız kardeşi kadar sevdiği Vietra'ya sarıldı. Vietra da kollarını ona doladığında Tydosia burada yaptığı köleliğin aslında o kadar da kötü olmadığının farkına vardı. Tiee'nin kocası ve erkek evladı yıllar önce ölmüştü -önceki evlerinde çıkan yangından dolayı- ve Tiee, Tydosia'yı aileden biri olarak görmüştü. Evet, kötü davrandığı zamanlar oluyordu ama bu normaldi. O sadece bir köle parçasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMCÜL TUTKU
FantasyFantastik #6 Yeşil Prenses serisinin 2. kitabıdır. 1. kitabı Yükseliş'tir. İçimizdeki karanlığı bir mum ışığıyla yok edemeyiz. ♕ Kim bilirdi ki bir kölenin bu kadar yükseleceğini? Bir kralın tutkusuna, arzusuna esir kalacağını... Ama kendisinin...