Tydosia şok olmuş vaziyette, bir baygın -belki de ölü- saldırganlara, bir de ellerinden şimşeğe benzer garip bir şey çıkartan çıkaran adama baktı. Kalbi seslice gümbürderken bedenindeki acıyı umursamıyordu bile. Yine de her tarafı çimdiklenmiş gibiydi ve ağzında yoğun bir kan tadı vardı. Buna rağmen uzandığı yerden hafifçe doğruldu.
"Se-sen de kimsin?" diye sordu. İçinden küfürler savurdu. Daha önce hiç böyle bir şey görmemişti. "Az önce ne yaptın?"
"Ben az önce senin hayatını kurtardım ve sen hâlâ kim olduğumu mu umursuyorsun?" Kaşlarını yukarı kaldırıp imalı imalı baktı. Yüzü, bu karanlıkta az çok görünüyordu. Siyah semboller ile boyanmıştı. Tuhaftı. Orta kalınlıkta dudağı, ışıldayan kehribar rengi gözleri, çıkıntılı burnu vardı. Hafif çekik, sürmeli ve kısık gözleri ölümcül zehir gibi bakıyordu. Yüz ifadesi ciddiydi ama buna rağmen o kadar alaycıydı ki. Saçlarının yan kenarı arkaya ittirilmişti; orta kısımdaki uzun saçlarıysa dikti. Yakışıklı bir adam olduğu söylenemezdi ama çirkin de değildi.
"Büyücü müsün?" diye tekrar soru sordu. Büyücülerin olduğunu biliyordu, ama büyücüler elleriyle büyü yapamazlardı ki. Cisimler gerekliydi: Asa, bitkiler, sözler, vesaire... Ama bu adam direkt eliyle yapmıştı bunu!
"Sayılır," dedi adam, elini Tydosia'ya uzatırken. Altındı. Tırnakları bu karanlık gecede bile ışıl ışıl parlıyordu. "Biraz daha gelişmişiyim."
Tydosia yere kan tükürdü. Adamın uzattığı eli kabul etmedi. Kendisi kalktı. Her yeri ağrıyordu, acıyordu. İç organlarının zarar gördüğünden şüphe duyuyordu. Ama tanrıya şükür onu öldürmemişlerdi. Kimse onu öldüremezdi; eğer ölecek olsa kendi kendini öldürmek isterdi.
Adamın eli öylece kaldı. Sonra omuz silkti ve ellerini siyah tuniğinin cebine soktu.
"Kimsin sen?" diye sordu Tydosia, adamın üzerine gelerek. Birkaç adım öne gitti ve adamla burun buruna geldiler. Adam, Tydosia'dan yalnızca birkaç santim kısaydı. Tydosia'nın vücudu, onunkinden daha yapılıydı. "Beni neden kurtardın, beni nereden buldun? Bunların cevabını istiyorum."
Adam alayla gülerken gözlerini devirdi. "Peki, bu benim umurumda mı?"
"Söyle!" diye kükredi Tydosia. Kaybedecek neyi vardı?
Adamın yüzünü an öfkeli bir ifade bürüdü. Gözlerini daha fazla kısarken dişlerini birbirine kenetledi. Ardından eliyle Tydosia'nın bileğini kavradı. Bunu yapmayla beraber Tydosia'nın bileği kusursuzca yandı. Büyücü adamın eli tıpkı ateş gibiydi. Yine mi büyü yapıyordu?
Canı öylesine çok yanıyordu ki. Bileğini onun elinden kurtarmaya çalıştı. Ama bırakmayınca Tydosia adamın burnuna kafasını geçirdi. Adam sendeledi ve geriye doğru gitti. Burnundan hafifçe kan sızarken elini burnuna götürdü.
Tydosia bileğine baktı. Evet, kesinlikle yanmıştı. Su toplayacağına emindi. Daha şimdiden kabarmaya başlamıştı. Harika! Şimdi iki bileği de yanık olmuştu. Biri mühürden, diğeri büyüden...
Büyücü adamın burnundaki kan, dudaklarının üzerine ve yanağına da bulaşmıştı. Küçük ama hızlı adımlarla Tydosia'nın üzerine gelmeye başladı. Ardından durdu. Öyle aniden durmuştu ki bu, Tydosia'yı tedirgin etti.
Adam gözlerini kapadı. Bir elini dehlizin köhne duvarına yasladı. Bir anlığına tüm hayattan soyutlanıyormuş gibi oldu. Bu bir tuzak mıydı?
Tydosia meraktan çatlayacaktı. "Hey!" diye bağırdı. Şüpheyle birkaç adım yaklaştı. Hiçbir şey olmayınca birkaç saniye sonra, işaret parmağıyla adamın omzunu dürttü. Bunu yapmayla beraber büyücü adam gözlerini açtı; sanki suyun altında çok kalmış da karaya çıkınca ilk nefesini alıyormuş gibi sesli bir soluk aldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMCÜL TUTKU
FantasyFantastik #6 Yeşil Prenses serisinin 2. kitabıdır. 1. kitabı Yükseliş'tir. İçimizdeki karanlığı bir mum ışığıyla yok edemeyiz. ♕ Kim bilirdi ki bir kölenin bu kadar yükseleceğini? Bir kralın tutkusuna, arzusuna esir kalacağını... Ama kendisinin...