Darya ile Lev hızlıca o dört duvar arası dar zindandan çıktı ve koridora girdi. Darya'nın burnunu kan kokusu doldurdu. Bu berbattı. O bedhah insanlar, mahkûmları öldürmüştü. Bunu anlayamamışlardı bile. Bu nasıl olmuştu? Bu kan kokusu sonsuz olacakmış gibiydi.
Darya keçe gibi olmuş saçlarını geriye itti ve adımlarını hızlı tutmaya çalışarak taş koridordan, dehlizden, ilerledi. Ölü mahkûmları görebiliyordu. Parmaklıkların ardındaki beti benzi atmış o bembeyaz yüzleri. Karanlık olmasına rağmen bunları fark edebiliyordu.
Etrafa büyük bir toz ve değişik bir koku hâkimdi. Bu belki de tonoz tavanların arasındaki böceklerden veya değişik hayvanlardan da kaynaklanıyor olabilirdi.
"Merdiven nerede?" diye sordu Darya, koridorun sonuna doğru koşarken. Lev birkaç adım önündeydi.
"Burada ama..." Lev durdu ve yüzünü kıza döndü. O bunu yapınca Darya da durmak zorunda kaldı. Burun buruna oldukları için Darya birkaç adım geriye çekildi ve soluklarını hızlandırarak, buradan bir an önce çıkıp gitme arzusuyla dolarak ona baktı.
"Ama fosil tırnak ne olacak?" diye sordu Lev. "Onu almalıyız." Yüz ifadesi biraz sebatkârdı.
Darya onun yanından geçip öfkeyle merdivene doğru yürümeye başladı. "Buradan çıkmalıyız. Açıkçası fosil tırnak benim umurumda değil ve buradan bir an önce çıkmak istiyorum. Elimize fırsat geçti; hadi, gel."
"Onu almadan hiçbir yere gitmiyorum. Aylar boyunca uğraştım. Hem, ayrıca o kişilerin yalan söylemediğini nereden biliyorsun? Bu belki de bir tuzaktır."
Evet, Darya bunu hiç düşünmemişti ama başka çareleri mi vardı? Her yer ölüler ile doluydu ve gidecek hiçbir yerleri yoktu. "İster gel, ister gelme, ben gidiyorum." Kaşlarını çattı ve ona somurtkan bir ifadeyle baktı. "Bunu daha sonra çözebiliriz. Şu an önemli olan hayatımız. Gitmeliyiz. Hayatta kalmak istiyorum, zindanda değil."
Lev, ellerini koyu kızıl saçlarına geçirdi ve tereddütle baktı. Ağzının içinden müphem bir şeyler geveledi. Çene kasları seğirirken bir yandan da göğsü hızla inip kalktı. Hiçbir şey demedi ama kabul ettiği yüz ifadesinden anlaşılıyordu. Darya buna sevinse de belli etmedi.
Lev hızlıca onun yanına gitti ve tek kelime etmeden yürümeye başladı. Birlikte köhne, kâgir duvarlarla çevrelenmiş merdivenlerden çıktılar. Yukarı çıktıkça garip kokular ve toz kokusu daha fazla artıyordu. Merdivenin geniş bir basamağında köşesine büyük bir delik açılmış bir varil vardı. Burası epeydir kullanılmıyor olmalıydı. Çıplak ayakları sanki taş zemine değil de dikene batıyormuş gibiydi. Ağır bir şekilde rutubet ve toz kokusu çoğalıyordu. Burnunu iki parmağı arasına almamak için kendini zor tuttu.
Merdivenleri son buldurduklarında Darya'nın gözüne güneş ışığı çarptı. Işık huzmesinin ortasında dönen tozları görebiliyordu. Bu ışığın nereden geldiğine bakmak için gözlerini etrafta gezdirdi. Odanın içerisine daldı. Kırık bir pencere vardı. Camı kırılmıştı ve ahşap pencere pervazının etrafını kirmenle dolamışlardı. Pencere yanında, taş duvarın boşluğuna sıkıştırılmış çiviye asılmış bir post vardı. Burası tuhaf ve sarayın bir odacığı olmasına rağmen, oldukça eski, kullanılmayan bir yerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMCÜL TUTKU
FantasiaFantastik #6 Yeşil Prenses serisinin 2. kitabıdır. 1. kitabı Yükseliş'tir. İçimizdeki karanlığı bir mum ışığıyla yok edemeyiz. ♕ Kim bilirdi ki bir kölenin bu kadar yükseleceğini? Bir kralın tutkusuna, arzusuna esir kalacağını... Ama kendisinin...