İnanmıyorum! Bu un değil, eroindi.Gözlerime inanamıyordum. Bu gözlerimin oyunu değildi, gerçekti. Ondan getirmesini istediği şey eroindi. Malları alması için onu kullanıyordu. Derin de aptal gibi bunu yapıyordu.
Ceren'den çıkmam için gizli komutların geldiğini anladığımda parmak izim çıkmasın diye çantamdan çıkardığım peçeteyle birlikte iki paketi alıp ceplerime sıkıştırıp yavaşça kapıyı açtım. Kapıyı açtığım da Ceren, Derin'e sarılmış ağlıyordu. Evet, bildiğin ağlıyordu. Bu kız gerçekten iyi oyuncu olabilir. Hani yalan olmadığını bilsem gözlerim yaşarırdı.
Bana çıkmam için eliyle git demeye çalışırken ağlaması daha da şiddetlendi. Koşarak dışarı çıktım ve uzunca soluklandım. Gerçekten böyle esrarengiz şeyler bana göre değil ama iyi üstesinden geldim doğrusu. Birkaç dakika sonra Ceren yanıma gözyaşlarını silerek geldi.
"Senin yüzünden yalandan ağlamak zorunda kaldım. Ne yapmaya çalışıyorsun çabuk anlat." dedi. Canım asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun? O nasıl gerçekçi ağlamaktı öyle.
"Küçük bir emanet onda kalmış diyelim" aman ne küçük. Kim bilir ne kadara satacaktı. Ya da belki de kullanacaktı.
Biz olay yerinden uzaklaşırken, "nasıl oldu da o kadar süre de ağlayabilmeyi başardın" dedim merakla. Saniyesinde ağlama yeteneğine sahip. Acıtasyon da yapabiliyor, basbayağı yetenekli. Ne yapıp edip haklı olmayı da başarabiliyor. Ben haklı olduğumu bilsem bile beni ikna edebilecek bir yeteneğe sahip. O kadar yani.
"Hiç de zor olmadı açıkçası. Benim için çocuk oyuncağıydı." dedikten sonra durup bana doğru döndü ve konuşmasına tekrar devam etti.
"Ama şu kız gerçekten çok vicdanlıymış. Ben ağlamamı gerektirecek yalan attığımda bana destek olmaya çalıştı." İnsanları böyle kandırıyor demek ki. Gerçi o kandıramıyor bile Oğuz onu kandırıyor. Çok merak ediyorum iki saat sonra buluştuklarında bendeki şeyin çantasında olmadığını anlayınca ne yapacak. Eminim çok panikleyecektir. Peki ben bu malı alıp ne yapacağım? Kullanacak değilim herhalde. Bendeki şeyi öyle bi değerlendirmeliyim ki Oğuz'un ipini çekmeliyim. Aklıma gelen fikirle harekete geçmeye başlamam için sadece iki saatim vardı ve benim Cerenden hemen kurtulmam lazımdı. Buradan sonra Ceren benim işimi kolaylaştırmaz, zorlaştırırdı.
Çantamdan çıkarttığım parayı ona uzatıp, "al bunu istediğin gibi harca" dedim.
Parayı elimden alacakken geri çekip, "Ama benim işim var tek başına olacaksın" dediğimde uzanıp parayı elimden aldığı gibi cebine atıp "olur" dedi.
Tam gideceğim sıra da, "sus payım ne olacak?" diye ekledi.
"Ne sus payı?"
"Bugün olan olayları yanlışlıkla ağzımdan kaçırabilirim. Hiç belli olmaz." dedi. Bu nasıl bir yeğenmiş ya? Paralarımı sömürmek için burada sanki.
Cebimden biraz daha para çıkartıp, ona doğru uzatıp, "Sakın kimseye söylemiyorsun." dedim. Yanından hızla uzaklaşırken annemin çalıştığı cafeye doğru ilerledim. Annemin çalıştığı, benim eski çalıştığım yer. O yerden nefret ediyorum. Beni orada herkesin içinde rezil etmişti. Şimdi ben de onu rezil edeceğim. Gün intikam günüdür. Ne demişler intikam soğuk yenen bir yemektir. Ben de afiyetle yiyeceğim.
Kimsenin beni görmediğine emin olup, cafeden içeri girip mutfağa annemin yanına indim. İşimi orada halledecektim.
Mutfakta annem yemek yaparken görünce, "Ben geldim" dedim sevecen bir tavırla. En ufak bir şey sezmemesi lazımdı. Çünkü 1 saat sonra burada acayip şeyler olacaktı. Elveda cafe, elveda mutfak ve sana da elveda kertenkele suratlı Oğuz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Kusurlarımla Benim
Teen FictionTAMAMLANDI. Duymayan birisine aşık olunur mu? Olunur, ben aşık oldum. Hiç duymadığım o sesine, anlam dolu gözlerine, o masum çocuk kalbine... Kusurlu iki insan birbirlerinin yaralarını kapatmaya çalışırsa ne olur? Büyük bir aşk mı çıkar ortaya yok...