"ALEXİAH"-29

553 43 11
                                    

ELENANIN ANLATIMINDAN

Yere koyduğum ellerimden destek alarak ayağı kalktım ve arkamdaki yabancı adama bir daha baktım. Koyu kahverengi saçları, uzun koyu kahverengi kirpikleri vardı ve saçlarıyla uyum sağlayan ela gözleri vardı. Boyu benden uzundu. Üstünde dizlerine kadar uzanan kahverengi bir ceket vardı. Altında siyah dar bir pantolon vardı. Ayaklarında siyah deri bir ayakkabı, jeketinin içine giydiği siyah bir tişört vardı. Kaslı ve dövüşçü bir yapıya sahipti. Gözünün altında bir yara izi vardı. Gözlerim gözleriyle buluştuğunda bir daha düşündüm. Hayır gerçekten onu hayatım boyunca hiç görmemiştim. Karşımdaki yabancıya bir kez daha aynı soruyu sordum.

-Kimsin?

Adam kafasını iki yana sallayıp sinsi bir gülümsemeyle yanıma yaklaştı.

-Ah sen "Kimsin" den başka bir söz bilmiyor musun?

Sinirlerim tepeme çıkmaya başlamıştı ve burda bu adamla uzun bir sohbete giremezdim. Kollarımı göğsümde birleştirdim ve karşımdaki kibirli gülümsemesiyle bana bakan adama baktım.

-Bakın bayım, arkadaşlarım yaralı ve burada sizinle konuşup zamanımı harcayamam. O yüzden beni rahat bırakın.

Adam kafasını onaylar bir şekilde sallayıp dalga geçen bir ses tonuyla

-Tabiki de seni rahat bırakıcam ama ilk önce bizimle gelmen gerekiyor. Daha demin yasaklı bölgeye girdin ve bizi gördün. Bizden haberdar olduğun için maalesef seni serbest bırakamayız. İstersen zorluk çıkarma.

Dedi ve kibirli gülümsemesiyle arkamdaki bir şeye gözünü dikti.

Arkamı dönmeden önce düşündüklerim bu adam kimdi ve yasaklı bölge derken neyden bahsediyordu? Biz dediğine göre ondan başkaları da mı vardı? Ama arkamı dönünce düşündüğüm soruların yarısı cevaplanmıştı. Evet kesinlikle biz derken haklıydı. Çünkü arkamda neredeyse otuz kişi vardı. Ardına kadar açılan gözlerle onlara bakarken onlarda bana garip bir şekilde bakıyordu. Tenleri inci gibi beyaz ve parlaktı. Porselen gibiydiler. Acaba vampir miydiler? Vampirden bile daha beyaz gözüküyorlardı. Daha önce vampirlerin ormanda bir toplum halinde yaşadıklarını bilmiyordum.

Ben daha ne olduğunu anlayamadan arkamdaki adam beni belimden kavrayıp sırtına attı. Beni sırtında ormanın derinliklerine taşımaya başladı. Ellerimi yumruk yapıp adama vurmaya başladım. Ama bir işe yaramıyordu. Adamın yumruklarımın altındaki sırtı taş gibiydi. Sanki taşa vuruyordum. Bu yüzden elim acımıştı ve ağzımdan küçük bir çığlığın kaçmasına engel olamadım.

Pes edip etrafı izlemeye başladım.

Ağaçlar ormanın içine doğru gittikçe daha uzun ve gür olmaya başlıyordu. Bizim gittiğimiz yol hariç her taraf sarmaşıklarla doluydu. Bizim gittiğimiz yol özellikle açılmış bir yola benziyordu.

Beni taşıyan adamın ayaklarının altındaki zeminde toprak yerine kalın tahta bir şerit vardı ve önümüzdeki yol boyunca uzanıyordu. Arkada ki otuz kişi de bizimle birlikte geliyorlardı. Bazılarını elinde adını bile bilmediğim büyük silahlar, bazılarında uzun keskin bıçaklar, hançerler vardı. Beni taşıyan adamın arkasında Zaynle Serenayı aynı anda iki kolunda da taşıyan yüzünde gözünden çenesine kadar uzanan yara izi bulunan bir kadın vardı. Kızıl saçlarını topuz şeklinde toplamıştı. Benim ona baktığımı görünce gözlerini gözlerime sabitledi. Beni öldürecek gibi bakıyordu. Gözlerimi kaçırıp yere odakladım. Gözlerim isteğim dışında kapanmaya başlıyordu. Nedense kendimi çok yorgun hissediyordum. Bu yüzden gözlerimle olan savaşı kaybetmiş ve kapanmalarına izin vermiştim.

Gözlerimi tekrar açtığımda kendimi tahtadan yapılmış küçük bir kulübede buldum. Gözlerimi etrafta gezdirince bana şaşkın gözlerle bakan Zayn ve Serenayı gördüm. Yaraları daha yeni iyileşmiş gibi gözüküyordu. Bizi kaçıran insanları görmedikleri için neden burada olduğumuzuda bilmiyorlardı.

Who Am I?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin