24| Yemin

233 26 131
                                    

Selam!!

Oldukça uzun ve her zamanki gibi duygusal bir bölüm yazdım 😅 Tamam tamam bu sondu😁 Bir sonraki bölümde yüzünüzü güldürebilmeyi umuyorum.

Bu bölüm Kanaeki'den kesit yok ve Jongin birazcık geri planda. Bir sonraki bölümde çokça olacağı için mazur görün😇

Öte yandan birçok gizem de açığa çıkıyor. Umarım seversiniz. Düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın, iyi okumalar~

 Düşüncelerinizi belirtmeyi unutmayın, iyi okumalar~

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

15 yıl önce

Sayısız yıldızla kaplı gökyüzünde tek bir bulut bile yoktu o gece. Evren tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliydi. Bu manzara, koskoca sarayın en tepesindeki kule biçimli terasta, soğuk havaya aldırış etmeden yıldızları seyreden sekiz yaşlarındaki küçük kızı gülümsetmeye yetmişti. Heyecanla parıldayan yeşil gözleri pervasızca dolanıyordu gökyüzünde. Koyu kahverengi saçlarının üzerinden başına yerleştirdiği çiçek taç, hafifçe öne kaymıştı, alnına değiyordu. İçinde o yıldızların birini koparıp elma gibi ısırmak istemesine neden olan çok güçlü ve çocuksu bir his vardı.

Orada ne kadardır durduğunu bilmiyordu. Yüzündeki tebessüm bir türlü silinmek bilmese de elleri ve ayakları buz kesmiş, zangır zangır titremeye başlamıştı. Zaten üzerindeki ince, beyaz gecelik de bunun için çok işlevsizdi. Ancak içeri girmek istemiyordu. Bu manzarayı ardında bırakırsa eğer, Güneş gelip tüm bu güzellikleri silecekti. O yüzden burada kalmalıydı küçük kız. Geldiğinde elindeki sapanla onu kovacak, gökyüzünün sonsuza dek yıldızların hakimiyetine girmesini sağlayacaktı.

Zihni tüm bu saçma düşüncelerle boğuşurken nedensizce babasının o akşam düzenlediği kraliyet yemeğini anımsadı. Ve o uyuz çocuğu...

"Aptal." diye homurdandı sessizce. "Çok bilmiş, ne olacak... Ne sanıyor ki kendini, kralın oğlu falan mı?" Ancak cümlesini bitirir bitirmez, arkadaşını yanlışlıkla yere düşürüp üstünü çamur ettiği için onu azarlamaya kalkan o çocuğun gerçekten de komşu ülkenin kralının oğlu olduğunu anımsadı. Neyse ki bu tarz rezilliklerin üzerinde duracak bir yaşta değildi henüz.

Balkonu çatıya bağlayan kolonu sıkıca tutan kolunu biraz daha sabitledi. "Kesin ona aşık..." diye mırıldandı kendi kendine. "İçi içine sığmıyor gibiydi." Gülümsedi. Gülümseyince gözleri kısılırdı, yine öyle oldu. "Sahi aşık olmak böyle bir şey mi? Elin ayağına mı dolaşır hep? Aptal gibi hareket etmene rağmen sevimli mi görünürsün?"

Gözleri yavaşça kapanmaya başladı, buzdan kılıçları andıran soğuk bile bunu engelleyemiyordu. Ancak vazgeçmemeye kararlıydı. Elindeki sapanı biraz daha sıkıp balkondan sarkıttığı ayaklarını içeri çekerek başını kolona yasladı. Sabaha kadar uyanık bekleyemezdi belki ama en azından uykusuzluktan düşecek falan olursa terasın zeminine doğru yığılır, koskoca sarayın tepesinden yere çakılmazdı. Zihnini ayık kalabilmek adına tekrar düşünmeye zorladı. "Aşık olursan... o kadar güzel mi bakarsın?" diye mırıldandı. Sekiz yaşındaki bir kızın aşktan anladığı ne olabilirdi? Dadısı bazen bu küçüğün tıpkı bir yetişkin gibi konuştuğunu söylerken yanılmıyordu. Gözleri uykuyla çetin bir mücadeleye girişmişken o buna aldırış etmeyerek gülümsemeye devam etti.

a n é m o n eHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin