3| Vazgeçtim

199 32 24
                                    

Sezen Aksu-Vazgeçtim

Bazı anlar vardır hani; dilinizin damağınızın kuruduğu, gerginlikten ne yapacağınızı bilemediğiniz ama o gerginlikten kurtulmak da istemediğiniz, gerginliğinizin sebebini sevdiğiniz anlar. Böyle, içinizin kıpır kıpır eder, heyecandan eliniz ayağınıza dolaşır ama bir şey belli etmemek için de o kadar büyük bir çaba harcarsınız ki fazla normal olmanız durumu daha da anormal kılar. Kalbiniz, bedeninizden ayrılmak ister gibi göğüs kafesinizin parmaklıklarına vurup durmaktadır. Yanaklar kıpkırmızı...

Onu görünce böyle hissederdim.

Oysa şu an, çevresinde bulunduğumuz masanın benden en uzak köşesinde nişanlısıyla cilveleşmelerini gördükçe elimdeki yarısına kadar şarap dolu kadehi kafama defalarca kez vurup beynimde büyük bir hasara yol açmak ve ona dair ne varsa içimde hepsini unutmaktı dileğim. Bu zamana kadar onu her gördüğümde midemde uçuşan kelebekler şimdi tekrar tırtıl olmak istiyordu, içimizi kasıp kavuran gerginlikse mide bulantısına dönüşmüştü. Kısacası canım yanıyordu, hiç yanmadığı kadar.

Hemen yanımda oturan Chanyeol gerginliğimi fark ettiğini belli eder ve rahatlamamı söylemek istercesine genzini temizlediğinde ne zaman tuttuğumu bile bilmediğim nefesi yavaşça verdim.

"Hala onunla konuşmakta kararlı mısınız, prenses?" dedi kulağıma eğilerek. Geniş yemek salonunda boydan boya uzanan masanın etrafında toplanan insanlar, kendi aralarında küçük gruplar oluşturmuş sohbet ediyorlardı.

"Evet, sanırım..." Gözlerimi bir kez bile onlardan ayırmadan Chanyeol'ü cevapladığımda sesim oldukça kısık ve umutsuz çıkmıştı. Jongin, kızın kulağına kibarca eğilip bir şeyler fısıldadığında; kız, sınır valisi Hong Myung Dae'nin dillere destan güzellikteki biricik kızı Cho Hee, aniden gözlerini irileştirip Jongin'e yandan bir bakış attı ve utangaçça gülümsedi. Elimdeki kadehi biraz daha sıktığımda "Hayır." diye mırıldandım dişlerimi birbirine bastırarak. 

"Efendim, kadehiniz..." Bakışlarımı ikisinden ayırıp elimdeki kadehe odaklandığımda gümüş kadehin fazlaca ısınmış olduğunu gördüm. Öfkelendiğinde etrafı alev topuna çevirebilecek birine göre fazla dikkatsiz davranıyordum. "Kendinize hakim olmanız gerekiyor, yoksa başınız belaya girecek..." Chanyeol nazik bir hareketle elimi tutarak kadehimi masaya bırakmamı sağladığında öfkemi bastırarak gülümsedim.

"Haklısın Chanyeol, daha dikkatli olacağım." 

O sırada hemen yanımızda, masanın bir ucunda oturmuş olan babam başka bir ülkenin kralıyla sohbet ediyordu. Bir şeyler söylemek istediğini belli ederek ayağa kalktı ve konuklar arasındaki fısıldaşmalar kesildi. Babam öncelikle herkese geldiği için teşekkür ederek klasik bir giriş konuşmasıyla söze başladı. Muhafızı Minseok hemen yan tarafındaydı, bir an göz göze geldik. Ona hoşnutsuz bir bakış atarak önüme döndüm.

Uzunca bir konuşmaydı babamınkisi. Ancak ne kadar uzun konuşursa konuşsun kendini dinletiyordu daima. Karşısındakinin ağına çekip onu laflarının etkisine almayı iyi bilirdi. Gözlerimi konuklarda gezdirip bu etkiye nasıl kapıldıklarını seyrettim ve bakışlarım onu bulduğunda durdum. Benim haricimde babamın sözlerinin büyüsüne kapılmayan bir tek oydu sanırım. Bilmiyorum, belki de canımdan bile çok sevdiğimden bana farklı geliyordu ama mutlaka bir şeyler vardı o bakışlarda. Buz mavisi gözleri biraz kısılmış, yüz hatları sertleşmiş ve kaşları çatılmıştı. Babamdan nefret ettiği apaçıktı, bunu masada bulunan çoğu insana fark ettirmeyecek kadar usta bir oyunculukla yaptığı da öyle.

"Sizi, akşamın tadını çıkarmak üzere serbest bırakmadan önce son bir şeyden bahsetmek istiyorum. Bildiğiniz gibi komşumuz Kanaeki Krallığı'nın kralı, aynı zamanda benim de can dostum olan Kora yakın zamanda hayata gözlerini yumdu." Bakışlarım ani bir refleksle babama kayarken kalbimin şiddetle çarptığını hissettim. O ise beni görüyormuş gibi görünmüyordu, yüzünde üzgün bir ifade vardı. Hafifçe titredim.

a n é m o n eHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin