Şimdilik hem Aera'nın hem de Jongin'in hayatlarını ayrı ayrı yazmak zorunda olduğum için anlatımda fazla derine inmek istemiyorum çünkü o zaman bölümler çok uzuyor. İleriki bölümlerde bu sorunu çözeceğim. Yorum yapmayı unutmayın, keyifli okumalar :)
"Sehun... Bana birazcık yardım edemez misin?"
Baekhyun Jongin'in yatağının üzerinde bağdaş kurmuş davetli listelerini çıkarırken bir yandan da hemen yanında ayakta dikilen Sehun'un kıyafetlerini çekiştirerek kendini acındırmayı da ihmal etmiyordu. Sehun artık kaç kere tekrarladıklarını bile bilmediği bu sahneden sıkılmış olacak, cevap verme zahmetinde bile bulunmadı.
"Mızmızlanma, Baek." diye mırıldandı Jongin. Masanın başında oturuyor, hemen yanı başındaki kağıt yığınını kurcalayıp duruyordu. Beyaz gömleğinin kollarını dirseklerine kadar sıvamış, yakasının bir iki düğmesini de açık bırakmıştı. Siyah saçları da en az kıyafeti kadar düzensizdi; tutamlar rastgele alnına dökülüyor, kimileriyse havaya dikiliyordu. "Davetli listesini sen çıkaracaksın."
Baekhyun milyonuncu kez oflayarak aklına gelen isimleri yazmaya devam etti. Sonra aniden duraksadı, "Kayra Krallığı'nı da davet edecek miyiz?" diye sordu.
"Elbette." Jongin'in olması gerektiğinden daha sakin çıkan sesi Baekhyun'u işkillendirmişti. Gri saçlarına parmaklarını geçirip Jongin'e baktı. Jongin bunu anlamış gibi devam etti. "Adam kılıcını bize doğrultmaya fırsat arıyor, Baekhyun. Davet etmezsek öfkelenip topu tüfeğiyle beraber gelecek. Böyle bir centilmenlik yaparsak en azından taç giyme gününü kurtarmış oluruz."
"Ah, peki."
O sırada kapıdan gelen sesler üçünün de dikkatini o tarafa yönlendirdiğinde Sehun elini çoktan kabzasına koymuştu.
"Çekilin dedim size!"
"Ama efendim... Prens Jongin rahatsız edilmek istem-"
"Kapa çeneni hergele! Çıkın önümden!"
"Olmaz, prensimizin kesin emr-"
Baekhyun, Kahin'in sesini duyduğunda bıkkınlıkla homurdanıp elini alnına yerleştirdi. Birkaç kütürtü patırtıdan sonra odanın kapısı ardına kadar açıldığında Kahin, elinde bastonuyla ağır ağır odanın içine doğru yürümeye başladı. Kapıdaki iki asker ise hemen arkasında, karnını tutarak yerde yatmaktaydı. Jongin içinde bulundukları durumun garipliğine gülerek askerlere kapıyı kapatmalarını söyledi.
"Bu ziyareti neye borçluyuz, Kahin?" Baekhyun bu soruyu sorduğunda, memnuniyetsizliği yüzünden okunuyordu. Kahin aynı yüz ifadesiyle cevap verdi.
"Senin nur yüzünü görmeye gelmedim herhâlde."
"Zaten bir sen anlayamadın cazibemi..." diye homurdandı Baekhyun. Kahin onu duymazdan geldi, bu sefer de ayakta dikilen Sehun'a döndü. Genç adamın bacağını elindeki sopayla hafifçe dürttüğünde Sehun bakışlarını ona çevirmişti.
"Adın neydi senin?"
"Sehun, efendim."
"Seh- Ne?"
"Se-hun."
"Her neyse, bana elma şekeri getirsene." Yaşından beklenmeyecek bir hevesle gülümsediğinde Sehun bu durumu garipseyen bir tebessümle Jongin'e baktı. Jongin başıyla onay verdiğinde genç adam sessizce çıktı odadan. Baekhyun tam da o sırada durumu trajikomikliğine 'Kendimi intihar edecem.' homurtularıyla tepki göstermekteydi.
"Seviyorum bu çocuğu." dedi Kahin, sırıtmaya devam ederken. "Sesi soluğu çıkmıyor hergelenin."
"Sen bir de onu mesai saati dışında gör." diye homurdandı Baekhyun. Kahin buna pis bir bakışla karşılık verdi ve Jongin'e döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a n é m o n e
FanficÜlkesini canı pahasına korumaya and içmiş Kanaeki kralı, Kim Jongin. Acımasız, güç düşkünü ve bir o kadar da kudretli Kayra kralının biricik prensesi, Choi Aera. Taht savaşları arasına sıkışıp kalmış çocukluk aşkları, kanlı oyunlar, gizli arzular...