"Kızıl saçların sanki pelerin
Ve gök kırık bir yerinden
Uzansan ona ısınacaksın ama
Şimdi soğumuş ellerin
Sen boyu yüksek kalenin
Gönlü alçak prensesi
Ve ben bu asaletin karşısında eğilip
İkimizi birlikte üşüyeceğim"
H.Y.
Öğle vakitleriydi. Bir yamacın tepesine çıkan yol boyunca ağır ağır ilerleyen fayton kar yağışı sebebiyle iyice yavaşlamış, atlar ilerleyemez olmuştu. Neredeyse üç haftadır kar, ilkbaharın güzelliklerini gizliyordu ve bu durum anlaşılan Cho Hee'nin canını sıkıyordu. Oflayıp puflayarak üzerindeki kalın pelerinine iyice sarıldı.
"Zaten babamdan zar zor izin alabildik Jongin, ne işimiz var bu dağın tepesinde? Zamanımızı boşa harcıyoruz şu an. Üstelik çok üşüdüm." Dağınık bıraktığı düz, kahverengi saçları pelerinin kapüşonuna doğru sarkıyordu. Küçük yüzü, iri kahverengi gözleri ve ince dudaklarıyla çok güzel bir kadındı, Jongin gözlerini ondan alamıyordu.
"Sabret sevgilim," dedi tebessüm ederek. "Neredeyse geldik. Hem burayı çok seveceksin."
Genç kadın bir şey söylemeyerek dudaklarını büzdü. Jongin faytoncuya biraz daha hızlı olmasını söyleyip bakışlarını nişanlısına çevirdi.
"Gelinliğinin hazırlıkları bitti mi?"
"Bitmek üzere. Terzi son rötuşları yapıyor, duvağı biraz daha uzatacağım." Elini Jongin'in elinin üzerine koyarak "Söylediğim gibi damatlığını beyaz diktiriyorsun, değil mi sevgilim?" dedi. Jongin ufak bir tehdit havası sezdiğinde güldü.
"Tabi ki. Bahçe ve saray düzenlemesini de sana bıraktım. Senin içine sindiği sürece sorun yok."
Baekhyun abisinin böyle konuştuğunu duysaydı; 'İyice hanımcı oldun, oldu olacak tahta da oturt kızı!' diye çemkirirdi. Jongin bir an o sahneyi düşünmeden edemedi.
Genç kadın nişanlısına doğru biraz daha yaklaşıp gözlerini yüzüne yaklaştırdı.
"Peki, yatak odası da buna dahil mi?" Jongin'in yüzündeki sırıtış yavaş yavaş solarken gülümsemeye çalıştı.
"Bu konuyu konuşmuştuk, Cho Hee. Orası annemin odasıydı ve her şeyi o düzenlemişti. Hiçbir şeyin yerini değiştirmeyecektik." Kızın yüzündeki tebessüm de solarken geri çekildi ve başını cama yasladı.
"Ah, tabi... Annenin odası..." Jongin nişanlısının ona gönül koymasına iç çekti ama onu üzmeye de fazla dayanamıyordu. Cho Hee'ye doğru eğilip yüzünü kızın boynuna gömdü ve usulca sarıldı.
"Benim için ne kadar önemli olduğunu biliyorsun." diye mırıldandı.
"Biliyorum, biliyorum..." Cho Hee de başını nişanlısına yasladı. O sırada faytonun durmasıyla birlikte ikisi de doğruldu ve Jongin nişanlısının çözülmüş pelerinin iplerini sıkıca bağlayıp elinden tuttu, birlikte dışarı çıktılar. Burası dağın zirvesiydi, aşağıya doğru dik bir yamaç uzanıyordu ve tam yamacın dibinde küçük, şirin bir kulübe vardı. Birlikte kulübeye doğru ilerlediler. Havada yağan karın verdiği derin bir sessizlik hakimdi.
Jongin elindeki anahtarla kulübenin kapısına açıp genç kızın geçmesine izin verdiğinde Cho Hee onun için uzanan etrafı mumlarla çevrili yolu gördü. Gülümseyerek adımlarını o yoldan ilerletirken Jongin'de elini tutarak onu takip ediyordu. Yolun iki yanı gül yapraklarıyla kaplıydı ve yakılan tütsü güzel bir kokuyu kulübeye dağıtmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
a n é m o n e
FanfikceÜlkesini canı pahasına korumaya and içmiş Kanaeki kralı, Kim Jongin. Acımasız, güç düşkünü ve bir o kadar da kudretli Kayra kralının biricik prensesi, Choi Aera. Taht savaşları arasına sıkışıp kalmış çocukluk aşkları, kanlı oyunlar, gizli arzular...