13| Yeniden Başlamak?

136 24 19
                                    

"Efendim," Minseok aceleci adımlarla krala yaklaşıp önünde eğilerek selam verdiğinde ve bir daha başını kaldırmadığında yaşlı kral daha da işkillenmişti.

"Söyle, Minseok. Nedir bu acelen?"

"Majesteleri... prenses..."

"Ne oldu Aera'ya? Hastalandı mı? Anlat çabuk!"

"Hayır efendim, öyle değil. Prenses... saraydan kaçmış efendim. Chanyeol'le birlikte."

Kral bir an duyduğunu donakalıp duyduğunu idrak etmeye çalıştı. Yüreğini esir alan öfke git gide daha da büyürken elleri titremeye, zemin ayaklarının altından çekilmeye başlamıştı. Yatağının başlığına tutunup yavaşça oturmaya yeltendiğinde Minseok ona yardım edecekmiş ama çekiniyormuş gibi ikilemli bir harekette bulundu.

"Saraydan mı kaçmış?" Yaşlı adamın sesi bir sinek vızıltısı gibi havada süzülüp Minseok'a ulaşamadan söndü. "Bu... nasıl..."
Derin derin nefesler almaya başlayıp öylece boşluğa dikti gözlerini. "BUNA NASIL CÜRET EDER?!" Bir anda parladığında Minseok irkildi. "Derhal Yixing'e haber verin! Tüm ülkeyi karış karış arayıp Aera'yı bulsun. O Chanyeol köpeğini de gördüğü yerde kessin boğazını. Aera'yı sağ yakalayacaksınız, onun hesabını ben göreceğim. Anladın mı beni?! Ben göreceğim o baş belasının hesabını!"

Minseok başını yerden hiç kaldırmadan defalarca kez selam vererek kapıya kadar ulaştı. Hızla kapının ardına geçti ve askerlerin olduğu koridoru atlatana kadar aceleci tavırlarla koşturdu. Hızlı adımlarla Yixing'in odasını bulduğunda ise adımları gözle görülür bir şekilde yavaşladı, yüzündeki endişe soldu ve gözlerine sinsi bir ışık çöktü.

Çoktan üniformasını giymiş olan Yixing başını pencereden çevirip Minseok'a döndü ve esneyerek gerindi.

"Ne kadar da can sıkıcı bir gün. Büyük vaktimi tatlı prensesimizi arıyormuş gibi yaparak geçirmek zorundayım."

"İstersen yer değiştirelim." dedi Minseok huysuzca. "Ben prensesi arayayım sen kralın zırlamalarını dinle."

" Ah, hayır." Yixing acı dolu bir gülüşle başını iki yana salladı. "Prensesi arayacağım."

"O değil de," Minseok Yixing'in yatağına oturdu. "Chanyeol'den bu iyiliğin karşılığında ne istedin?"

Yixing'in yüzündeki sıkıntılı ifade silindi ve gözlerini boşluğa çevirip keyifle güldü.

"Çok güzel bir şey istedim." Tekrar kahkaha attı. "İşimize çok yarayacak bir şey."

"Lafı ballandırma da söyle işte, ne istedin?"

Minseok'un gözlerindeki korkutucu ışıltı Yixing'in gözlerine de bulaştı ve genç adamın sırıtışı yarım bir tebessümle yer değiştirdi.

"Kendisini."

*

Gözlerimi açtığımda fark edebildiğim ilk şey bedenimi yerinden zıplatan sarsıntı, bir atın dörtnala koşarken toynaklarının yere vurduğunda çıkan ritmik ses ve Chanyeol'ün nefes alış verişleriydi. Yüzüm de dahil her tarafımı örten siyah bir örtünün arasından güneş ışığı belli belirsiz içeri sızıyordu ve rüzgarın ıslık çalan uğultusu iki yanımdan hızla geçiyordu. Bedenimi kilitleyen bitkinliğe inat ellerimi güçlükle kıpırdattım ve görüşümü engelleyen örtüyü açmaya çalıştım. Ancak iri bir el bileğimi yakalayıp nazikçe elimi geri yerleştirdi. Ardından üzerinde olduğumuz atın adımları yavaşladı, sonra durdu. Yüzümdeki örtü yavaşça açılırken Chanyeol'ün kahverengi gözleri gözlerimi buldu. Kafasında kocaman hasır bir şapka vardı ve yüzüne sadece gözlerini açık bırakan siyah bir bez parçası bağlamıştı. Aynı nazik hareketlerle doğrulmama yardımcı oldu ve boş bakışlarla etrafı süzmemi seyretti. Bulunduğumuz yer koskoca bir çayırlıktı. Etraf sarı otlarla kaplıydı ve son zamanlarda yağan kar ince bir tabaka halinde toprağı örtüyordu. Ama bugün garip bir şekilde güneş açmıştı. Gökyüzünde buluttan eser yoktu.

"Neredeyiz?"

"Kayra'nın doğu kanadındayız, prenses. Saraydan çok uzakta..."

İrkilerek Chanyeol'e baktığımda yüzündeki yarım tebessüm ağır ağır soldu ve kaşları çatıldı.

"Ne zamandır uyuyorum, Chanyeol?"

"Hatırlamayabilirsiniz ama... En son gece sizi uyandırıp yemek yemenizi, sonra gideceğimizi söylemiştim. Suyunuzda uyku ilacı vardı. Böylece saraydan daha rahat çıkabildik."

"Chanyeol... Ben..."

Gözlerim dolmaya başladığında Chanyeol omuzlarımdan tutarak yüzümü yüzüne çevirdi.

"Kızdınız mı?" Gözlerindeki endişe parıltılarını gördüğümde hızla başımı iki yana salladım.

"Hayır sadece... Sadece veda etmek istemiştim. Dadıya, evime..." Dolan gözlerimi ellerime çevirdim. "Son bir kez dönüp saraya bakmak isterdim."

Chanyeol'ün elleri çekingen bir tavırla yanağımı bulduğunda ona döndüm. Gözlerinde derin bir ifade vardı. Şu an içinde bulunduğumuz durumdan çok daha fazlası... Defalarca kez özür dileyecekmiş gibi bakıyordu bana.

"Senin suçun değil." dedim.

"Biliyorum." dedi. Ama gözlerindeki cam kırıkları bir türlü silinmedi.

" Ama biliyor musunuz," dedi sonra. "Dedem hep söylerdi; veda ettiğin zaman geriye dönemezsin diye." Gülümsedi. "Siz veda etmediniz, efendim. Şimdi değil belki ama, bir gün mutlaka geri döneceksiniz."

Gülümsedim.

"Babam bizi bulacak mı sence?"

"Sanmıyorum, efendim. Şu an bizi batı kanadında arıyorlar muhtemelen. Arkadaşım o tarafa gittiğimize dair söylenti yayacaktı."

"Peki nereye gidiyoruz tam olarak?"
"Bahsettiğim arkadaşımın evine. Ormanda yaşıyor. İzimizi kaybettirdiğimizden emin olduktan sonra yanımıza gelecek. Şimdi yakınlardaki bir köye gidip yiyecek alacağız. O yüzden bir süre daha gizlenmeniz gerekiyor."

Çaresizce başımı sallayıp tekrar göğsüne yaslandım ve Chanyeol'ün örtüyü yüzüme çekmesine izin verdim.

"Ha bu arada," dedi örtüyü açmadan ve sakin bir tonda konuşmaya başladı. "Ne kadar uzakta olduğun önemli değil,  mutlu ol ve kimsenin bunu bozmasına izin verme. Daima inandığın gibi yaşa. Ben her gece senin için dua edeceğim." Ilık bir rüzgar sızdı örtünün arasından ve yanaklarımda, boynumda gezindi. Göğsü ağır ağır inip kalktı. "Kahya,bunu size iletmemi istedi."

Yüreğimden ufak bir sızı geçip gözlerime indiğinde, at çoktan dörtnala koşmaya başlamıştı. Öylece Chanyeol'ün göğsüne sığınmış, kaşlarım hafif çatılı, dudaklarım sımsıkı kenetliyken birbirine bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını biliyordum.

Artık ben de eskisi gibi olmayacaktım.

a n é m o n eHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin