Ülkesini canı pahasına korumaya and içmiş Kanaeki kralı, Kim Jongin.
Acımasız, güç düşkünü ve bir o kadar da kudretli Kayra kralının biricik prensesi, Choi Aera.
Taht savaşları arasına sıkışıp kalmış çocukluk aşkları, kanlı oyunlar, gizli arzular...
Her hafta bir bölüm yazmaya çalışıyorum. Lütfen yorumları esirgemeyin ve bir de esas kızımıza çok kızmayın, olur mu? :)) İyi okumalar.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"Kahin sizi içeride bekliyor, efendim."
Genç asker bakışlarını ayaklarından bir kez olsun çekmeyerek konuk odasının iki kanatlı kapısının aralanması için diğer iki askere göz ucuyla işaret ettiğinde Baekhyun onun gerginliğini anlamış gibi omzunu dostça sıkarak gülümsedi. Kapı büyük bir gıcırtıyla aralandığında göze ilk çarpan şey, misafirleri ağırlamak için konulmuş ipek işlemeli divana boylu boyunca uzanıp elma şekerini yiyerek keyif çatan yaşlı bir adam oldu.
"Nerelerdeydin, Üstad?" diye sordu Baekhyun, selamlaşma faslını es geçerek. Kapı ardından kapanmıştı. Yaşlı adam elma şekerinden aldığı büyükçe ısırığı yutmaya çalışırken homurdandı.
"Sana hesap mı vereceğim, hergele?"
"Babamın cenazesinden hemen sonraki gün çekip gittin. Jongin kaç aydır menopoza girmiş kadınlar gibi dolaşıyor ortalıkta 'Ben bu ülkeyi nasıl idare edeceğim?' diye. Bir zahmet hesap ver."
Baekhyun Kahin'in tam karşısındaki koltuğa yaslanıp huysuz bir tavırla etrafı seyreden yaşlı adama baktı. Alnından geriye doğru özenle taranmış saçlarında sabırsızlığını sergilemek ister gibi parmaklarını gezdirdi ancak yaşlı adamda tık yoktu. Hem Jongin'in hem de Baekhyun'un doğumundan itibaren yaşamında geçen her güne bizzat şahit olmuş bu adamın karşısında korkudan tir tir titremesini, ezilip bükülmesini Baekhyun elbette beklemiyordu ancak Tanrım, birazcık ciddi görünemez miydi?
"Ülkenin her yerini dolaştım, çocuk." diyebildi Kahin, en sonunda. Eski, yıpranmış kaftanını uzattığı ayaklarının üstüne sermişti. Kahin soğuğu hiç sevmezdi. "Kralın ölümüne insanların nasıl tepki verdiklerini, yaşamaktaki amaçlarını, nasıl geçindiklerini bir bir seyrettim." Yaşlı adamın yüzüne garip bir ciddiyet çöktüğünde Baekhyun kaşlarını çatmaktan kendini alıkoyamadı. "Susuzluk bu toprağın insanlarına ıslak bir kamçı misali vurmuş. Kralın ölümü çoğunun umurunda bile değil. Biri gider yerine yenisi gelir, diyorlar. Bizim karnımızı doyuramadı, onun da boğazından bir parça lokma geçmesin, diyorlar. Kora, sizi savaştan ve siyasetten uzak tutmak için elinden geleni yaptı. Çünkü yaptığı hataları görmenizi, ondan utanmanızı istemedi." Çok hızlı konuşmuştu. Duraksadı, gözlerini tepkisini ölçmek ister gibi Baekhyun'a çevirdi. "O iyi bir babaydı ama... iyi bir kral değildi, Baekhyun."
Baekhyun, Kahin'in son cümleleriyle ürperdiğini hissetti. Yıllarca abisini ve kendisini hep güler yüzle karşılayan, onlara istediği her imkanı sağlayabilen, sırf Jongin istedi diye çok mühim bir toplantıyı yarıda kesip onunla oyun oynayan babasını düşündü. Kahin haklıydı, o iyi bir kral değildi.
O... iyi bir kral değildi.
Gözlerine inen kızarıklığa bir mantık oturtamazken "Bundan Jongin'e bahsetmeyelim." diyebildi sadece. Jongin, babasına Baekhyun'dan daha düşkündü. Hele de ölmeden önce Jongin'e kral olmayı vasiyet etmişken abisi bunu duyarsa zihni iyice allak bullak olurdu. Baekhyun, Jongin'in daha fazla yıprandığını görmek istemiyordu. Bu işin içinden nasıl çıkacaklarını sormak üzere araladığı dudakları, tam o sırada kapıdan gelen birkaç sesle tekrar kapandı.