15| Düşler ve Düşüşler

144 27 18
                                    

Karanlık...

Jongin'in bilinci biraz olsun yerine geldiğinde gözlerinin önünde beliren tek şey buydu; İnsanı sonsuzluğuna çeken, zifiri bir karanlık.

Ürkek adımlarla dolaşmaya başladı karanlığın içinde. Yüreğindeki korkuyu bastırmaya çalıştı ancak işe yaramıyordu. Her bir adımı kalbine inen sert bir tekme gibi onu daha hızlı çalıştırıyor, soluk alışverişleri kulaklarını uğuldatıyordu.

"Hoşça kal, Jongin." dedi bir ses. Bu sesin sahibini tanıyordu. "Seninle evlenemem." Jongin durdu, gözleri Cho Hee'yi aradı ancak hala hiçbir şey göremiyordu. "Ben başka birine aşığım." dedi aynı ses. Jongin etrafında dönüp Cho Hee'yi aramaya devam etti. Bağırmak istiyordu. Ciğerlerinde katran gibi biriken acıyı söküp atmak istiyordu ancak dudaklarını aralayamıyordu. Adımları tökezlemeye, zifiri karanlık başını döndürmeye başladığında daha fazlasına dayanamayarak gözlerini kapattı. Tekrar açtığındaysa odasında, yatağının içindeydi. Etrafta yanan mumların turuncu ışığı tavanda titreşiyordu.

"Daha iyi misiniz, efendim?"

Genç adamın gözleri Sehun'u bulduğunda bir süre öylece korumasına baktı. Sehun da endişeli gözlerle onu izliyor, ne istediğini anlamaya çalışıyordu. "Su ister misiniz?" diye sordu bu defa. Ancak Jongin başını iki yana salladı. Sonra bunu yapmak canını yakmış gibi yüzünü buruşturdu.

"Vakit geç mi oldu?" Sesinde en ufak bir yorgunluk ya da uyku mahmurluğu yoktu. Lakin haddinden fazla düzdü ve tüm yaşadıklarından sonra şüpheli karşılanacak derecede durgunluk hakimdi.

"Evet, Majesteleri. Herkes uyuyor. Baekhyun yanınızda kalmak istedi ama Kahin onu da yatağına gönderdi."

"İyi yapmış." dedi Jongin, aynı düşünceli sesiyle. "Ben ne zamandır uyuyorum?"

"Sizi göl kenarında yalnız bıraktığımızdan sonra bayılmışsınız, efendim. Askerler fark edince bana haber verdiler. Ben de derhal hekimi çağırıp sizi odanıza taşıttım. Hekim oldukça dirençli bir vücudunuz olduğunu söyledi. Sizi bulduğumuzda çok üşümüştünüz. O soğukta donarak ölmemeniz büyük mucizeymiş."

Jongin gözlerini tekrar tavana çevirdi. Başından geçen her şeyi hatırlıyor ve ona ne olup bittiğine kendisi de anlam veremiyordu. Bir anda soğuğun bedenini esir aldığını hissetmişti ve sonra tüm direnci düşmüştü. Gerçi o an yaşadığı şokla tüm bunlar normal sayılabilirdi ancak yine de... Genç adamın etrafını garip bir his çevrelemişti o an. İşte Jongin, bu hissi kendine açıklayamıyordu.

Sehun endişeyle onu seyrederken Jongin'in aklından birçok şey geçti. Bu hikayenin en başından mektubu okuduğu o ana kadar başına gelen birçok şey... Yüreğindeki tüm o karmaşaya rağmen yüzünde en ufak bir ızdırap belirtisi yoktu, göğsü ağır nefes alışverişleriyle inip kalkıyordu. Bir zaman sonra gözlerini kapattı. Ne hissetmesi, ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu ancak yıkılmaması, bu halka verdiği sözü tutup ülkesi için ayakta kalması gerektiğine karar verdi.

"Prensesi buldunuz mu?" dedi gözlerini açmadan.

"Henüz bir havadis yok, Majesteleri."
"Gelir gelmez bana haber verin."

Yine derin bir sükunet sardı odayı. Sehun bu boşluğu doldurmak ve ağzındaki baklayı çıkarmak istedi ancak tereddüte düşüyordu. Jongin'se onun bu durumunu fark etmiş görünmüyordu. "Efendim," dedi en sonunda. "Haddim değil ama, " Jongin'in gözleri hizmetkarına kaydı. "Bugün neden birden bayıldınız?" Sonra durdu. Ses tonunu bir kademe daha alçaltarak "Prenses Cho Hee'ye haber gönderdik ancak gönderdiğimiz elçi sizin hediye ettiğiniz eşyalarla geri döndü. Prenses bir daha onunla iletişime geçmememizi bizzat rica edip özür dilemiş." dedi.

a n é m o n eHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin