EFSANE

631 85 184
                                    

White lady'den...

"White uyan hadi" Sofia ' nın sesi her ne kadar yumuşak, ince ve bir ninni gibi olsada sabah beni uyandıran bu sesten nefret ediyordum fakat sadece beni uyandırdığı zamanlar.

Mağaraya sarmaşıklarla yaptığımız hamağıma biraz daha gömüldüm ve üstümde ki çarşafa biraz daha sarıldım bu his mükemmeldi tabi Sofia üzerimden çarşafı çekene kadar.

Sofia o narin sesiyle "sana kalk demiyor muyum? kalk hadi kuşlar kahvaltıya gitti sen hâlâ yataktasın bir de white lady olacak sen daha uyanamıyorsun nerede kaldı dünyayı kurtaracaksın" dedi.

Derin bir 'of' çekip yatakta oturur pozisyona geçtim. Ters ters Sofia'ya bakıp " dünyayı kurtarmak için dinç olmam gerek sen neden beni uyandırıyorsun?" dedim.

Sofia'nın söyledikleri ile kahkaha atmak istemiştim fakat bunu yapmadım. O kadar kibardı ki kargalar bokunu yemeden lafını kuşlar kahvaltıya gitti olarak kullanıyordu.

Sofia elleriyle yüzünü yellerken
"Sana laf yetiştiremiyorum White" dedi. Bunun üzerine yüzümde ki ufak tebessüm ile "bence bu konuda oldukça başarılısın" dedim.

Sofia kocaman gülümseyip "Evet, evet öyleyim hadi ama acıkmadın mı?" dedi. O sırada karnım vahşi bir hayvan gibi bağırdığında melodik bir kahkaha attı. Kahkahaları bile kibardı. Bende ona küçük bir tebessüm gönderip "eh! Biraz acıkmış olabilirim. Ben hazırlanıp geliyorum" dedim.

Banyo da rutin işlerimi hallettikten sonra kahvaltı masasına oturabilmiştim.

Sofia'yla güzelce kahvaltı yaparken yüzünü inceliyordum kafasını kaldırıp "yüzümde bir şey mi var?" derken bir yandan da yüzünü yokluyordu.

Yüzünü yoklayan elini tutup "Hayır her zaman ki kadar güzelsin" dedim. Elini iki elimin arasına alarak kaşlarımı aşağı kıvırdım ve
"dünyayı nasıl kurtaracağım? sen ve diğer periler daha önce benim gibisini görmediniz bilmiyorsunuz ve bende bilmiyorum güçlerimi henüz tam anlamıyla kullanamıyorum bile" dedim.

Sofia'nın tebessüm eden yüzü yerini ciddiyete bıraktı ve "bak White sen artık on sekiz yaşına geldin artık bazı şeyleri öğrenmenin vakti geldiğini düşünüyorum." dedi.

Kaşlarımı çatarak Sofia'ya baktım. Benden hiç bir şey saklamamıştı daha doğrusu ben öyle biliyordum peki bunca zaman benden ne saklamış olabilirdi ki.

Aynı surat ifadesiyle "benden bunca zaman ne sakaladın sen?" dedim. Sofia  gerilen ortamı rahatlatmak amacıyla küçük bir tebessüm gönderip "ben değil canım senden Michael bir şeyler sakladı inan bende ne olduğunu bilmiyorum ama artık seninde benimde öğrenmem gerektiğini düşünüyorum" dedi.

Ah! o koruyucu peri kendisi benden pek hoşlanmıyordu. Bütün olanlardan beni sorumlu tutuyordu belki bende kendimi sorumlu tutuyordum intikam istiyordum ama o benim bir şey beceremeyecegimi düşünüyordu.

Düşüncelerimden kurtulup Sofia'ya "peki hadi gidip öğrenelim" dedim. Tam ayaklanmışken Sofia "acele etme white sakin ol ve önce kahvaltını yap" dedi emir veren ses tonuyla.

Yerime tekrar yerleşip kollarımı göğüslerimin altında bağlayıp bıkkınlıkla Sofia'ya baktım. "O şey benden pek haz etmiyor. Neden o biliyor ki?"

Sofia kaşlarını çatarak bana bakıp "lütfen White, ondan iğrenç bir şeymiş gibi bahsetmeyi kes. O benim kardeşim" dedi. Gözlerimi devirerek derin bir nefes aldım. "Aranızda gerçek bir kan bağı bile yok siz dört ana peri olarak neden birbirinize kardeşim diyorsunuz anlamıyorum"

Sofia geriye yaslandığında büyük tozlu pembe kanatları da geriye doğru kıvrılmıştı. "Daha öncede söylediğim gibi çünkü biz ana perileriz, baş periler"

Söylediği şey bana hala anlamsız geliyordu bu yüzden boş boş suratına bakmakla yetindim. Sofia derin bir nefes alarak sesli bir şekilde verdi. "Bu konuyu boşver tamam mı? Üstelik saçlarını neden taramadın? Koca bir kuş yuvasına benziyor"

Gözlerim istemsizce beyaza yakın sarı saçlarıma kayarken dudaklarımı ısırdım. Dizlerimin biraz altında biten saçlarım oturmam ile yerlere serilmişti ve gerçekten bir kuş yuvasına benziyordu. "Açtım daha sonra tararım" dedim. Saçlarımı çok severdim öyle ki Sofia ve Emma dışında kimseye dokundurtmazdım.

Aklıma Emma geldiğinde merakla Sofia'nın güzel suratına baktım. "Emma dün gelmedi nerede olduğunu biliyor musun?" Dedim. Sofia kafasını sallayarak "Evet, biliyorsun Emma ve seni her ne kadar ben büyütmüş olsamda o bir işçi peri ve sorumlulukları var kasabaya inmişti" dedi. Emma ve Sofia benim en değerli hazinemdi ve Emma benden sadece dört ay büyüktü.

Ardından benim doğumum ile syetel cadıları perileri katletmişti. Emma'nın annesi ve babası ise bu katliama kurban gitmişti. Bu yüzden syetel cadılarından nefret etmiştim.

"Violet ve Alessandra da onunla birlikte merak etme"

Sofia'nın söylediği ile kafamı ağır ağır salladım. Violet ve Alessandra geriye kalan son iki işçi periydi. Üç işçi peri, iki ana peri ve bir White lady...

Sonunda kahvaltı bittiğinde Sofia'nın masayı toplamasına yardım ettim ve Micheal'ın evine gittik.

                                ☆☆☆

Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım fazla heycanlıydım doğrusu birazdan onca hayatı bir başıma nasıl  kurtaracağımı öğrenecektim.

Beni düşüncelerimden ayıran Sofia "White biraz sakinleşmeye çalış ve suratından şu dehşete düşmüş ifadeyi sil seni öldürmeye götürmüyorum."dedi.

Bu cümlesine karşın gözlerimi devirdim bir saniye dehşete düşmüş ifade mi? Gerçekten öyle mi gözüküyordum. Hemen küçük bir tebessüm ettim ve Sofia ya bakıp "böyle nasıl?" dedim.

Sofia bana baktı ve o da tebessüm etti ve "böyle çok daha iyi" dedi. Cidden nasıl böyle güzel gülebiliyor.

Koruyucu peri Micheal'ın evinin pardon ağacının önünde dururken Sofia "Micheal kapıyı açar mısın?" dedi. Micheal'ın evi ağaçtı ve çok büyük bir ağaçtı bu, fakat içini hiç görmemiştim. Micheal beni pek sevmezdi, bende onu duygular karşılıklı.

Kapı açıldı ve biz içeri girdik. Ne yalan söyleyeyim çok güzel bir evdi etraf da bir sürü kitap vardı ortada da bir masa ve bir sandalye üst kata çıkan bir de merdiven vardı.

Sofia narin sesiyle " Micheal artık bazı şeyleri öğrenmenin vakti geldiğini düşünüyorum" dedi.

Micheal, sofia'nın sesinin tam aksine sert ve kalın sesiyle "bu günün geleceğini biliyordum artık belki de öğrenmelisin" dedi. Tiksinircesine bana attığı bakışları ona kafa atma isteğimi körüklese de derin bir nefes alarak sessizce mırıldandım. "Sakin ol White ona aldırma sakın ona kafa atma"

Sofia bana bakıp "bir şey mi söyledin tatlım" dediğinde kafamı iki yana salladım. Micheal kusma isteğimi arttıran sesiyle "hala tüm olanlardan sonra ona nasıl tatlım diyebiliyorsun aklım almıyor" dediğinde Sofia benim bile ürpermeme neden olan sert bakışları ile "sırası değil Micheal" dedi.

Micheal raflara doğru gidip büyük tozlu bir kitap çıkardı ve masaya koydu. Birkaç sayfa çevirip "işte buldum" dedi. Bunu daha çok Kendine söyler gibiydi.

Micheal kafasını kitaptan kaldırdı ve "bir efsane var " dedi. Biz merakla ona bakarken devam etti "Efsaneye göre white lady ve cadı - kurt adam melezi birlikte dünyayı kurtaracaklar. White lady'nin ışığı, melezin gücü birleşince büyük bir güç açığa çıkacak" dedi.

Biz şaşkınca ona bakarken Sofia bir şey demek için ağzını açtı fakat Micheal "daha bitmedi" deyince geri kapattı.

"White lady onu ışığı sayesinde bulacak ve dünyadaki tek beyaz cadı bir büyüyle onların güçlerini birleştirecek" dedi.

Ben bunları dinlerken aklım da tek bir ses yankılanıyordu. "Melez" yani ben bir başıma değildim dünyayı kurtaracak bir yoldaşım vardı. Dünya'yı kurtaracak bir yoldaşım.

Selam bence güzel bir bölüm oldu umarım sizde öyle dusunuyorsunuzdur. Lütfen begendiyseniz oy verin ve yorum bırakın diğer bölümde hikayenin esas oğlanıyla tanışıyoruz.













Beyaz Güç Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin