kabullenmek kolaydır

136 14 0
                                    

Marvel'ın Cloak and ... (çocuğun adını unuttum😑) neyse gif ararken buldum. Tesadüfün bu kadarı tek fark onlar öğle vakti sisli bir mezarlıktalar. Bu dizinin giflerini çok kullanırım artık... White'ın ve Edward'ın güçlerini daha iyi hayal edebilmeniz için her bölümde multimedyaya bakmanızı öneririm.

Ellerimde dönüp duran duman ve ışığa yutkunarak baktım. Vücudumu terk eden az miktarda enerjiyi hissediyordum. Gözlerim yeşilleri bulduğunda onu dolu gözlerim yüzünden bulanık görüyordum.

"Edward, dur birbirimizi yok edeceğiz!"

Kaşlarını çatarak bana baktığında "Bunu daha önce yaşadık" dedi. "O sendin." Kafamı hızla salladığımda gözyaşlarım yavaşça aşağı süzülüyordu. "Bendim! Bunu daha önce yaşadım ve az kalsın ölüyordum. Durdur şunu!" Bağırdığımda gözlerime baktı. O gözlerde gördüklerimle nefesim kesildi. Yapamıyordu. Benim gibi o da durduramıyordu.

Duman yoğunlaştı. Daha da karardı. Işık şiddetlendi. Daha da aydınlandı.

Ve... Işık, dumanı yavaşça sardı. Gözlerimi irileştirdim. Olamaz! Edward beni değil, ben Edward'ı öldürüyordum. Dişlerini birbirine bastırdığında "hayır" diye fısıldadım. Yaşadıklarımın çok daha kötüsünü yaşıyordu çünkü çok güçlüydüm. Önce tüm enerjisi vücudundan çalınmış gibi yorgun düşecekti. Ardından benim yaşadığım o kısacık andaki minik sızıyı kat kat yaşayacaktı. Canı çok yanacaktı. Ölecekti.

Yorgunluktan tek dizinin üzerine düştüğünde çığlık attım. "Hayır!" Öyle gür bağırmıştım ki ağaçlardaki kargalar gaklayarak uçtu. Ellerimi yumruk yapıp açıyor hatta yere vuruyordum ama ışığım durmuyordu. Edward'dan boğuk bir inleme geldiğinde kafamı kaldırıp ona baktım. Ellerini yere yaslamış, dizleri üzerine düşmüştü. Canını yakıyordum.

Öfkeyle bağırıp uzun tırnaklarımı ellerime sapladım. Ellerimi ve hatta kollarımı kendi tırnaklarımla parçalayıp kanattığımda durduramadım. Bileklerimi paramparça etmiştim ama durduramadım. "Dur lanet olasıca! Canını yakıyorsun! Dur!" Sanki tüm bunları yapan ben degilmişim de ışığımmış gibi ona kızıyordum.

Çaresiz bir şekilde ağlayarak Edward'a baktım. Pençeleri uzamış, toprakta derin yarıklar açmıştı. Hatta bir ara yanına gidip pençeleriyle ellerimi kesmeyi düşündüm ama o buna izin vermezdi. Canını çok yakıyordum. Dişlerini sıktığını buradan görebiliyordum. Beyaz teni kendini sıkmaktan kızarmıştı. Boynunda kabaran damarlar bu yoğun sise rağmen görünüyordu. "Hayır!" diye bağırdığımda ellerimi son bir umut yere sürtüyordum ama gidebildiğim tek sonuç tırnaklarımla parçaladığım derimin altına dolan toprağın verdiği acıydı. Ona o kadar odaklanmıştım ki, kendi acımı hissetmiyordum. Kan ve çamura rağmen devam eden ışık, tüm umutlarımı tüketiyordu. "Edward!"

Çığlıklarım etrafta yankılanıyordu ama kimse yoktu. Derin hıçkırıkla ağlıyordum. En son böyle ne zaman  ağladığımı bile bilmiyorum. Sanırım ilk kez bu denli ağlıyordum. Bir sonu yokmuş gibi sürekli akan göz yaşlarım bir ağacı bile büyütebilirdi. Acıyla boğazımdan kurtulan hırıltılı sesle kendime binlerce kez lanet ettim.

"Herzegovina Burkello"

Etrafta yankılanan aşinası olduğum ses kulaklarıma dolduğunda vücudumda ağır bir yorgunluk hissettim. Ellerimdeki ışıklar yavaşça söndüğünde hala ağlıyordum. Bu bir kaç dakikalık anda en az Edward kadar acı çekmişti kalbim onun canını yakarak.

Toz pembe büyük kanatları sisli havaya rağmen gökyüzü kadar parlaktı ve üstündeki toz pembe tüllü elbise buz gibi havaya rağmen üzerindeydi. Yaptığı büyülerle üşümüyordu. Göz yaşlarım yanaklarımı devamlı ıslatırken Sofia'ya baktım. Bana doğru bir adım attığında kafamı iki yana sallayıp Edward'ı gösterdim. Onun yardıma ihtiyacı vardı. Benim değil...

Beyaz Güç Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin