kalp

73 7 0
                                    

Elimi çeneme koyup sessizce otuyordum. Yanımda Ametist dışında kimse yoktu. Tüm arkadaşlarım benim için seferber olmuştu. Kızların Edwinson kütüphanesinde kitap karıştırdığını biliyordum. Sofia Micheal'ın kütüphanesini karış karış aramaya gitmişti. Aiden ve Hardin Quinstown tarihi kütüphanesinde aynı şekilde sayfaları karıştırıyorlardı. Belki bir bitki belki bir taş belki bir büyü yada iksir her ne olursa bulmak için uğraşıyorlardı. Lucas yanımdan ayrılmadan önce kafamın üstüne bir öpücük bırakıp "tüm hızımla Massachusetts'e gideceğim Salem'e... Yüz cadının yakıldığı bölgede yaşayan bir kahine var ondan yardım isteyeceğim," demişti. Şu an Salem de olmalıydı.

Ve Edward... ne yaptığı hakkında en ufak bir bilgiye bile sahip değildim. Ne düşünüyor nelerin peşinde koşuyordu bilmiyordum. Bana, bir yol var ama kesin değil demişti. Bunun peşinde olduğunu biliyordum o kadar.

Ametist dizimin üstüne oturup "solgun gözüküyorsun," dediğinde burukça gülümsedim. "Elimde olan bir şey değil, vücudum ölüyor."

Ametist iç çekerek "ben beş yüz yaşındayım White ve bu yaşıma kadar o kadar çok mucizeye tanık oldum ki anlatamam. Ben inanıyorum. Kurtulacaksın. Lütfen sen de umudunu kaybetme," dediğinde elimi kaldırıp uzun saçlarını okşadım. "İnanıyorum. Beni ayakta tutan tek şey belki de bu."

Ametist kucağımdan kalkıp ellerini beline koyarak "o halde neden bu kadar düşüncelisin," dediğinde dudaklarımı ıslatıp gözlerimi yere sabitledim ve "sadece Edward'ı düşünüyorum," dedim. "Dünden beri koşturuyor. Yemek bile yemediğine eminim yada uyumadığına. Neyin peşinde olduğunu bilmiyorum, bana kesin bir şey söylemek istemiyor. Kafayı yemek üzere olduğuna eminim ve bunun yüzünden kendimden nefret ediyorum."

Ametist mor gözlerini kırpıştırarak "onu kendinden çok düşünüyorsun," dediğinde dudaklarımı birbirine bastırıp omuz silktim. "Bu denli aşık olabileceğimi bilemezdim fakat evet ona zarar vermek beni kendimden nefret ettiriyor."

Ametist minicik eliyle kolumu okşayıp "bir şey ister misin?" dedi. Ağzımı 'hayır' demek için açmıştım fakat fikrimi değiştirip 'evet' dedim. "Telefonum odamda bana getirebilir misin?"

Ametist kafasını sallayıp uçarak gittiğinde derin bir nefes aldım. Kısa süre sonra gelip kendisi kadar telefonu kucağıma bıraktığında "teşekkür ederim," dedim. Telefonu alıp mesajlarım kısmına girip duraksadım. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve sesli bir şekilde verip parmaklarımı klavyenin üstünde hareket ettirmeye başladım.

"Müsaitsen konum attığım yere gelebilir misin?"

Parmağım bir kaç saniye gönder butonunun üstünde kaldı fakat nereye kadar kaçabilecek olduğumu düşünüp bir saniye daha düşünmeden gönderdim. Ardından rehbere girip Edward'ın numarasına tıkladım ve telefonu kulağıma götürdüm. Daha tam olarak o dııt sesini duyamadan cevap verdiğinde gülümsedim. "İyi misin?"

Karşı taraftan sesini duyup "evet, merak etme hala canlıyım," dediğimde derin bir nefes aldı. "Ömrümde bu kadar stres olduğumu hatırlamıyorum White," dediğinde kıkırdadım. "Yanıma gelebilir misin?"

Bir süre sessiz kalıp "önemli bir sorun mu var," dediğinde görmese bile kafamı iki yana salladım. "Hayır, bir sorun yok. Sadece... Edward ıhm... Kesin olmayan bir şeyin peşindesin ve benim iki gün sonra nefes alacağım meçhul. Hala yeteri kadar enerjim varken ben... Ben..."

"Devam et. Sen."

Derin bir nefes alıp "James'le konuşmak istiyorum. Şimdi," dedim tek seferde.

Yine kısa bir süre sessiz kaldı.

"White, biliyorum onunla konuşmak istiyorsun, her ne kadar bilmeyi hak etmesede ama senin ne kadar düşünceli ve bu konularda hassas olduğunu da biliyorum ve inan seni anlıyorum. Ama güzelim... Zamanı değil beklesin sen yeniden iyi olduğunda konuş ve..."

Beyaz Güç Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin