ikna kabiliyeti

75 9 0
                                    

White, Christopher'la konuşurken başka bir yerde:

Crystal buğulanan gri gözlerini kırpıştırarak merdivenlere koşmaya devam ederken, eve yeni girip kaşlarını çatarak Crystal'e bakan Aiden şaşkındı. Crystal'i çok iyi tanırdı. Sonuçta onun biricik kız kardeşiydi. Crystal her ne kadar kırılmaz, egoist ve güçlü dursada özünde bir o kadar kırılgan ve güçsüzdü.

Dört yıl önce onu göndermemeleri için ne kadar da çok uğraştığını hatırlıyordu. Neticede gitmişti. Eh! Anne ve babası kabul ederken Aiden ne yapabilirdi ki?

Peki Crystal şu an neden ağlıyordu? O kolay kolay ağlamazdı. Duygularını içinde yaşar kolayca dışa vurmazdı. Aiden, Crystal'i çok fazla ziyarete gitmişti. Kendini tek hissetmemesi için o da dört yıl boyunca Hong Kong'a gitmiş sayılabilirdi. Kız kardeşinin bu süreçte çok değiştiğine bizzat şahit olmuştu.

Duygularını her zaman dışa vuran o kız gitmiş yerine her şeyi içinde yaşayan başka bir kız gelmişti. Aiden bunun nedenini çok iyi biliyordu. Crystal karakterini öğrendiği, en çok konuşmaya ihtiyaç duyduğu o zamanlarda ailesinden en uzağa gönderilmişti. Hiç tanımadığı ve hiç bilmediği bir yere...

Bundandır ki kimseyle konuşmamış her şeyi içine atmıştı. Sonucunda ise Crystal duygularını içine atıp orada yaşayan bir kız haline gelmişti.

Şimdi ise uzun zaman sonra Aiden onun ağladığını ilk defa görüyordu. Bu huzursuzlanmasına neden oldu. Büyük sert adımlarını merdivene yöneltti. Basamakları üçerli çıkarak hızla Crystal'in odasına girdiğinde kapıyı çalmak aklına bile gelmedi ve derhal içeri girdi.

Crystal irkilerek bluzunu göğsüne bastırdığında içeri girenin ağabeyi olduğunu gördüğünde irileşen gözleri rahatlayarak eski haline döndü. Gözleri kızarmıştı ama ağlamayı kesmişti. Elindeki bluzu Aiden'in suratına sertçe fırlatıp "kapı çalma adetin yok mu senin?" diye çemkirdiğinde Aiden suratındaki bluzu çekip alarak sütyeniyle ona dik dik bakan Crystal'e bluzu geri fırlattı.

Crystal bluzu havada yakalayıp bir çırpıda üstüne geçirdiğinde kaşlarını her zamanki egoist tavrıyla havaya kaldırarak "ne oldu?" diye sordu hala sessizliğini koruyan ağabeyine.

Aiden işte bundan söz ediyordu. Crystal yine sanki az önce ağlayan kendisi değilmiş gibi her şeyi yine içine atmıştı ve yıkılmaz tavrıyla dimdik duruyordu. "Seni ağlarken gördüm."

Crystal dudaklarımı birbirine bastırarak derin bir nefes alıp "yani," dediğinde Aiden iki koca adımda Crystal'in dibine girip kızın yanaklarını avuçiçine aldı. Crystal ağabeyine şu anda on yaşında sevimli bir çocuk gibi gözüküyordu. "Bana nedenini anlat," dediğinde Crystal sıkışan yanakları ve parlayan gözleriyle Aiden'e sessizce bakıp gözlerini kaçırdı. "Crystal, hadi."

Crystal derin bir nefesi içine çekip yeniden Aiden'e baktı. Ağabeyi onun için çok fazla şey ifade ediyordu. Duygularını içinde yaşayan biri olduğu için ona olan bağını belki de çok ifade edemiyordu ama tanrı biliyor ya onun için canını bile verirdi.

"Gidiyorum," dedi sessizce. Aiden'in çatık kaşları daha fazla çatıldı. "Gidiyorum da ne demek?"

"Amcam... Beni Hong Kong'a yeniden gönderiyor."

Aiden buna bu sefer asla izin vermezdi. Anne ve babası izin verse dahi izin vermezdi. Artık Aiden on sekiz yaşında ki o genç değildi. O da değişmişti. Ve Crystal'i hiçbir yere göndermiyordu. "Hiçbir yere gitmiyorsun."

Crystal gözlerini devirip Aiden'den uzaklaşarak boş bavulunu alıp yatağın üstüne bıraktı. Dolabındaki kıyafetlerini alıp bavuluna koyduğunda Aiden bavulu kenara atıp "sana hiçbir yere gitmiyorsun dedim," dedi. Crystal sinirle gülümseyerek "gerçekten engel olabileceğini düşünüyor musun? Ben bu zamana kadar bir şeyi çok iyi anladım Aiden! Amcam ne isterse onu alır," dediğinde Aiden "belki," dedi. "Ama her şeyin istisnası vardır. Göndermiyorum. Gitmiyorsun!"

Beyaz Güç Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin