gerçek canavar

149 11 0
                                    

Son beş dakikadır yaptığım gibi derin bir nefes daha çektim içime. Bunu yapabilirdim. Tek yapmam gereken gücümün beni yönlendirdiği şeyi yapmaktı, ve derin bir nefes daha...

Gözlerimi kapatıp etraftaki rüzgar sesini işittim. Gözlerimi hızla açtığımda gözüme kurumuş ve ölmek üzere olan bir ağaç kestirmiştim. Kolumu savurmamla elimden çıkan beyaz ışık yaşlı ağaca dokunduğunda ağaç parçalara ayrılarak etrafa saçıldı. Bana gelen parçalar sanki görünmez bir kalkana çarpıp geri sekmişti.

Sırıtarak seyircime baktığımda kaşlarını havaya kaldırıp yavaşça alkış tuttuğunu gördüm. "Günden güne güçleniyorsun White" yavaş adımlarla Sofia'nın yanına ilerlerken "Evet, gücümün bir sınırı var mı bilmek istiyorum" dedim.

Sofia kanatlarını silkip gülümsediğinde tatlı gülümsemesi ister istemez beni de güldürdü. "Bunu elbet bir gün öğreneceksin canım ama şunu unutma; herkesin bir sınırı vardır" iyice soğuyan havalar nedeniyle Sofia ellerini kollarına sürterken diğer taraftan ilerliyordu. "Havalar soğuyor Emma'nın doğum gününe ne kadar kaldı?"

Aklımdan kısa bir hesaplama yaparak cevap verdim. "Bir aydan kısa" eve geldiğimizde Sofia "sıcak bir şeyler içmek ister misin?" diye sorduğunda kafamı iki yana salladım. "Benim Emma'nın yanına gitmem gerekiyor eminim Micheal sana eşlik etmek isteyecektir" yanına gelip yanağına bir öpücük bıraktım. "Akşam kahveni içmek isterim"

Gülümsedi. "İyi eğlenceler tatlım, akşam kızıl kızımı da burada görmek istiyorum, beni çok aksatmaya başladınız" buruk bir şekilde gülümserken içimden geçeni Sofia'ya da yanlışlıkla sesli söylemiştim. "Şu işleri bir halledelim, beni kıçından kazıyarak çıkaracaklar"

Sofia irice açtığı gözlerini bana yönlendirirken dudakları aralanmıştı. "Aman tanrım, White ağzının ayarına ne oldu senin?" Dediklerimin farkına o anda vararak dudaklarımı ısırdım. Sofia'ydı bu kibarlığı duruşundan belli olurdu. "Aaa... Sonra görüşürüz" kaçar adım oradan uzaklaştığımda telefonu cebimden çıkarıp kapalı ekranda yüzümün şekline baktım.

Toprak rengi rujum muntazam bir şekilde dudaklarımdayken eyelinerım aynı şekilde gözlerimdeydi. Ormanın çıkışına gelip asfalt yola kendimi attığımda çağırdığım taksi beni bekliyordu. Taksiye binip gideceğim adresi verdiğimde ilerlemeye başlamıştı.

Ücreti ödeyip aşağı indiğimde karşımda kararmış havada yanıp duran mavi parlak tabelaya baktım. Dudaklarımı hızla ıslatıp Kurt pençesi'ne giriş yaptığımda üstümdeki yanda sırayla inciler dizili pantolonu ve kırmızı kazağı düzeltip her zamanki yerimizde beni bekleyen Crystal ve Emma'ya ilerlemeye başladım.

Üstümdeki ince montu çıkarıp koltuğun başına attıktan sonra bedenimi koltuğa gelişi güzel bıraktım. Siyah topuklu botumun topuğu yerde sürterken çıkardığı tiz ses yüksek müziğe karışmıştı. "Geç kaldım mı?" Emma kafasını iki yana sallayarak "Aiden daha gelmedi" dediğinde nefesimi üfledim. "Bu saate kadar ne yapıyordun ki?"

Crystal'in sorusuyla ağzıma atacağım çerez parmaklarımın arasında kalırken "biraz antrenman yapıyordum" dedim ve çerezi ağzıma attım. Emma gülümseyip "nasıl gitti?" dediğinde dudaklarım arasındaki işaret parmağımı ağzımdan çekip "çok iyi artık enerjiyi istediğim hedefe atabiliyorum eskisi gibi başka bir yere uçmuyor ama sınırılarlarımı keşfetmek istiyorum. Sofia her geçen gün daha da güçlendiğimi söylüyor" dedim.

Emma kafasını sallayarak onayladığında güldü. "Bu çok iyi artık çalışmalarında seni izleyebilirim" söyledikleriyle gözümün önünde canlanan anıyla kaşlarımı çattım. "Bana hiçbir zaman yanlışlıkla o topu sana attığımı unutturmayacaksın değil mi?" Şaşkınlıkla bana baktığında ağzıma birkaç tane daha çerez attım. "Beni şelalenin içinden geçirip arkasındaki duvara yapıştırmanı nasıl unutabilirim?" Sözleriyle Crystal kahkaha attığında masumca gülümseyip omuz silktim. "Kazaydı"

Beyaz Güç Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin