En eski hikaye

73 7 0
                                    

Keyifli okumalar...

Sofia gözlerini gezdirdiği kitaptan başını kaldırıp bana baktığında "elini uzat," dedi gülümseyerek. İstediğini vererek elimin tersini avcuna bıraktığımda kitabı kenara koyarak taşı avcumun içine bıraktı. Diğer elini Edward'a uzattığında "sende," diye devam etti.

Edward da benim gibi elini Sofia'nın eline bıraktığında Sofia gülümseyerek gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. "Yan, yanabildiğin kadar. Parla, canın acıyana kadar. Karar, beyazlığı sönene kadar. Birleşsin siyahla beyaz... Bugün ve yarına, gece ile gündüz gibi her daim üstümüzde..."

Sofia'nın sarfettiği sözlerle birlikte isteğim dışında elimden ışığım yayılmaya başladı. Aynı şekilde Edward'ın elinden de siyah büyüsü yayılmaya başladı. Taş elimden havalanıp ikimizin arasında durduğunda ışığım ve büyü birbirinin tersine dönmeye başladı. Tıpkı taşın üstündeki gibi...

Sofia gözlerini yeniden açtığında ikimizin de gücü yok oldu. Havada süzülen taş koltuğa düştü. Sofia taşı eline aldığında "bu ne demekti şimdi?" dedim. Sofia kitabı kucağına alıp karşımızdaki koltuğa oturdu. Taşı havaya kaldırdığında dudaklarım aralandı. Taş parıl parıl parlıyordu. En az benim kadar ışık saçıyordu. Sofia taşı kitabın üstüne tutup bize çevirdiğinde kitabın üstünde mavi parlak yazılar oluşmaya başladı. Yeniden kendisine çevirerek "bir hikaye bu," dediğinde boğazını temizleyip okumaya başladı.

"Bu kitapta yazana göre bu taş daha önce hiç bir periye ait olmamış. Bundan iki bin beş yüz yıl önce insanlar delirmiş ve çığrından çıkmış. Ormanlar yanmış, depremler olmuş, sel binlerce can almış, amansız bir hastalık etrafta kol geziyormuş. (Araya böyle girmek istemezdim ama söylemezsem olmaz. Bunlar bir yerden bana tanıdık geliyor. 2020 den sonrası sanki...) Tanrı buna öfkelenmiş ve insanların ömrüne bir son vermek için tüm dünyayı kaplayan güçlü bir fırtınayı serbest bırakmış. Kumlar bir ok gibi etrafı parçalıyormuş ve o anda... Küçük bir kız tanrıya dua etmiş. Bir şans daha istemiş. Tanrı onun isteğini kabul etmiş ve kumlar bir araya toplanıp bu taşı oluşturmuş. O küçük kıza güneşin kutsal ışığı bahşedilmiş. Kızın siyah saçları beyazlaşmış bu yüzden köy halkı ona White Lady lakabını takmış. O günden bu yana o kız dünyanın ilk koruyucusu olmuş. Her beş yüz yılda bir doğan diğer Lady'ler gibi..."

Gözlerimi kırpıştırarak "bu benim soyumun başlangıcının hikayesi," dediğimde Sofia dişlerini göstererek gülümseyip "evet, öyle!" dedi heyecanla. "White Lady'ler her zaman koruyucu olarak yer yüzüne doğmuşlardır. Bu ilk hikaye... White sen beşinci Lady'sin ve yaklaşık beş yüz yıl yaşayacaksın. Sen öldüğünde altıncı Lady doğacak. Sen doğduğunda dördüncü Lady öldü."

Kafamı sallayarak "devam etsene," dediğimde taşı yeniden kitaba doğrulttu. "Taş ne zaman isterse o zaman ortaya çıkarmış. Lady'lerden hangisine denk geleceği belli olmazmış. En çok ihtiyacı olan, taşa sahip olurmuş. Taş Lady'nin tanıdığı iyi kalpli her hangi birinin rüyasında görünürmüş. Bu taş iki bin beş yüz yıldır ışığın sahiplerine aittir. Görevi kutsal ışığı tüm dünyaya hissettirmektir."

Edward "yani bu taş, White'ın ışığını tüm dünyaya yayacak," dediğinde heyecanla ayağa kalkıp ellerimi dudaklarıma götürdüm. "Sonunda, ben de Quinstown'dan tüm dünyaya gücümü nasıl yayarım diye düşünüyordum."

Sofia kitabı kapatıp masaya koyduğunda taşı bana uzattı. "Senin gücünü Edward'ın büyüsü güçlendirecek ve bu taş güçlenmiş ışığı dünyaya yayacak."

Taşı elinden alıp Edward'a döndüğümde "bana bir kasa gerek," dedim. Edward tek kaşını kaldırdığında bileklerimi havada salladım. "Bileklerimde hayatımı koruyan bir bilezik, inanılmaz güzel bir saat ve ilk yarışımızdan kalma siyah bileklik var. Boynumda ise annemin mabedinin anahtarı var. Hiç birini çıkaramam. Bana kasa lazım."

Beyaz Güç Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin