birlikte

221 20 1
                                    


"White benimle gel"

Kapıdan çıkıp gittikten sonra bir süre olduğum yerde durdum. Ardından Emma'nın seslenmesiyle kendime gelmiştim. "Gitmeyecek misin?" Gözlerim Emma'nın üzerinde gezinirken Edward'ın çıkıp gittiği kapıya baktım ardından yine Emma'ya baktım. İçimde biri seni öldürmeyecek git ve ne olduğunu öğren diye bağırıyordu fakat ayaklarım sebepsizce ilerlemiyordu. Son olanlardan sonra sanırım onunla yanlız kalmaya korkuyordum fakat onu artık biraz olsun anladığım için duygusuz bir pislik olmadığını sadece küçük yaşlarda yeteri kadar ilgiyi ve sevgiyi alamadığından, yaralı olduğunu bildiğimden ondan uzak durmamam da gerekiyordu.

Benim annem beni doğururken ölmüştü fakat Edward bir belirsizlik içerisindeydi. Angelina Edwinson hâlâ yaşıyor olabilirdi. Sadece karanlık ruhunu sarmalamış ve onu bir syetel cadısı yapmıştı. Emin olamıyordum. Belirsizlikte olmak berbat bir şeydi. "White?"

Crystal'in sesiyle kendime geldim. Doğruya Emma'ya cevap vermemiş düşüncelere dalmıştım. Kafamı sallayarak onaylayıp boğazımı temizledikten sonra "gidiyorum" dedim ve ilerlemeye başladım. Nereye gitmişti ki? Ortalarda gözükmüyordu. Merdivenleri inmeye başladığımda parmaklarımda ki uyuşukluk hissini takip ettim. Uyuşukluk iyice artarken onu merdivenin son basamağında korkuluklara yaslanmış bir şekilde bulmuştum.

Yanına inip karşısında durduğumda uzun boyu yüzünden kafamı geriye atmak zorunda kalmıştım. "Evet, seni dinliyorum"

Bana cevap vermeden bileğimden tuttuğu gibi dış kapıya ilerlemeye başladığında nefesimi dışarı verip beni sürüklemesine izin verdim. Verandadan inip garaja ilerledi. Bende peşinden... dudaklarımı ıslatıp en azından sorduğum soruya cevap vermesini ümit ettim. "nereye gidiyoruz?"

Sorumu yine cevaplamadan beni merak içerisinde bıraktı. Omuz silkip kendi kendime her neyse demeyi tercih ettim. Gittiğin zaman görürsün White. Venono'nun kapısını açıp bileğimi bıraktığında içeriye oturup kapımı kapattım. O da kendi tarafına geçmiş arabayı bahçeden çıkarmıştı. Aramızda ki sessizlik sinirimi bozuyordu bu yüzden aklıma takılan sorumu sordum. "Sorularımı cevapsız bırakmak hoşuna mı gidiyor?"

"Gittiğimizde görürsün" gayet düz bir şekilde cevapladığında gözlerimi devirdim. Bir kaç dakika önce aklımdan geçen düşünceyi önüme sürmesi ne ironiydi. "Ne bu bilinmezlik? Söyle işte ne var?" Dediğimde aldığım cevap gaza iyice köklenmesiydi. Omuzlarımı düşürüp arkaya yaslandım. Edward'ı bir an yanımda unutup sürüşün keyfini çıkardım.

Araba yavaşlayıp durduğunda çevreye bakındım. Quinstown lisesine gelmiştik. Dudaklarımı yalayarak aşağı indiğimde o da aşağı inmiş eğitim sahasına doğru yürümeye başlamıştı. Peşinden ilerlediğimde hızlı ve büyük adımları yüzünden ona yetişemeyince nefes nefese "biraz yavaş olur musun? Sana yetişemiyorum" dedim.

Adımlarını kesip bana döndüğünde koşarak yanına geldim. Alayla "Teşekkür ederim" dediğimde yine hızlı adımlarla ilerlemeye başlamıştı. Sinirlenip ondan hızlı adımlar atmaya çalıştım fakat o adımlara koşmak da denebilirdi bu yüzden onu geçtim. Arkamda kalmıştı. İçeriye girip salonun ortasına kadar geldik. Arkamda kalan şahıs nedeniyle tüm gözler üzerimizdeydi.

Daha sonra aklıma neden buraya geldiğimiz yerleşti. Sormak için  aniden durup döndüğümde onu burnumun dibinde bulmayı beklemediğim için yerimden hopladım. Ayağım kaydığında yere popomun üstünde düşmeyi beklerken kendimi sağlam bir şekilde ayakta bulmuştum. Kolumdan yakaladığı gibi dengemi korumuştu.

Eli hala kolumdayken sinirle "ani hareketler yapmayı kes" dediğinde dudaklarımı ısırdım. Demek ki ben önden giderken o hemen arkamdan geliyordu ve ani bir şekilde durduğumda nerdeyse bana çarpıyordu. Komik bir durum olmasına rağmen gülmemek için kendimi sıktım.

Beyaz Güç Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin