saklı

334 30 1
                                    

Pentacl...

Cadıların işareti, onları koruduklarına inandıkları işaret...

Bu saçma şey kesinlikle onları benden koruyamayacaktı. Halkımı yok etmelerinin intikamını almamı engelleyemeyecekti. Sevdiklerime zarar vermelerinin intikamını almamı engelleyemeyecekti. Annemin intikamını almamı engelleyemeyecekti.

Ben White lady, intikamımı alacak ve sevdiklerimi onlardan koruyacağıma yemin ederim...

İki elimle oluşturduğum ışık küresini yavaşça pentacla fırlattım çok sert olsaydı ağaç yerinden sökülebilirdi. Bunu, bu gücümü keşfettiğim zaman bir kaç ağacı yerinden sökmemle öğrenmiştim. Ağacın sökülmesini istemezdim çünkü o ağaç onlardan alacağım intikam gününe kadar sağlam kalacaktı. Bıraktığım iz beyaz ışık saçıyordu kenarlarından yuvarlak ve yıldızın köşeleri görünüyordu.

Bu da onları hazır beklediğim anlamına geliyordu.

Arkamı dönüp Dark'a doğru yürüdüm. Yağmur yüzünden ıslanmış kıyafetlerim ve saçlarım vücuduma yapışmıştı. Umursamadım. Dark'ın tüylerini okşayarak sırtına bindiğimde sanki beni buraya fazla hızlı getirdiğini anlamış gibi bir yavaşlıkla yürümeye başladı.

Beni gölde bırakıp izin ister gibi hırladığında kafasını okşayarak kulağına "yarın görüşürüz koca dostum" diye fısıldadım. Dark beni anlıyordu. Her ne kadar kulağa garip gelsede hayvanların yaptığı hareketlerden tut çıkardığı seslere kadar onları anlıyordum. Onlar da beni anlıyordu.

Göle hipnotize olmuş gibi -ne kadar süre geçti bilmiyorum- baktım. Gözlerimi ağır ağır kırpıp açtıktan sonra derin bir nefesi içime çekerek Sofia ile konuşmaya hazır olmadığım için Emma'nın yanına gitmeye karar verdim.

Bedenim uyuşmuş gibiydi. Islanmıştım. Üşüyordum fakat umrumda değildi sanki hipnotize olmuş gibi yavaş adımlarla Emma'nın ağacının önünde durdum. Ağır bir şekilde kafamı yukarı kaldırdım.
Bağırmaya halim olmadığı için elimi öne uzatarak ışığımı yukarı yaydım.

Emma gözlerini kısarken bana bakıp aşağı uçarak indi. Işığımı söndürdüğüm anda tiz bir çığlık attı. "Tanrım... Bu halin ne hasta olmak mı istiyorsun" dedi.

Ayaklarım beni taşımakta zorlanıyordu. Öyle ki nefes almaya bile mecalim yoktu. Zorlukla yutkunurken Emma'ya baktım. Kaşları çatılmıştı ve endişeyle bana bakıyordu. "White sen iyi misin? Sofia ile ilgilimi, çok halsiz ve yorgun görünüyorsun" sesi bana çok uzaklardan geliyordu üstelik yankılanıyordu.

Ayaklarım artık beni taşıyamaz hâle gelirken öne doğru sendeledim. Emma kafasını hızla iki yana sallarken kollarımın altından tutup beni ağaç eve çıkarmıştı. Ağaç ev dediğime bakmayın son derece lüks bir apartman dairesine benziyordu. Burdaki tüm perilerin evi böyleydi. Mağaraları, ağaç evleri...

Emma beni yavaşça yatağa oturturken gözlerinde bariz bir endişe ve korku vardı onu rahatlatmak amacıyla "sorun değil, ben iyiyim" dedim.

Emma inanmaz gözlerle bana bakarken kafasını iki yana salladı. "Suratın öyle demiyor ama şu haline bir bak üşümüşsün, titriyorsun. Sürekli iyi olduğunu söyleyip güçlü duramazsın en azından benim yanımda. Sen benim kardeşimsin White, benden bir şeyler saklamana gerek yok" sesi sona doğru titremişti.

Doğru söylüyordu. Emma benim kardeşimdi. Ondan hiçbir şey saklamama gerek yoktu saklamamıştım da.

Dudaklarımı yalayıp kuruluğunu gidermeye çalışırken Emma hızlı adımlarla dolabına yönelmiş bir kaç kıyafet çıkardıktan sonra çekmecelerin bir tanesinden ne olduğunu göremediğim bir şey alıp yanıma gelmişti.

Beyaz Güç Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin