1. Bölüm : "Kaderin Oyunu"

681K 16.4K 4.4K
                                    

Sessiz Gelin kitap olacağı için ilk 10 bölüm hariç diğer bölümler kaldırılmıştır.

Keyifli Okumaları❤️

Asıl kusur bedenlerde değil, kalplerdeydi...

Gözlerimi açtığımda yeni bir günün başladığını güneşin odama sızmasından anladım. Güneş, tüm canlılığıyla yeni bir güne daha doğmuştu. İçimdeki karanlığa inat göz alıcı bir şekilde izinsizce odama sızmıştı. Güneşin aydınlığı içime işlemezken, odamı, evimi, dünyayı bu kadar aydınlatması haksızlıktı. Tamamen ayılmak için açtığım gözlerimi birkaç defa kırpıştırdım fakat nafileydi. Gece her zaman olduğu gibi gördüğüm kabuslar nedeniyle uykumu alamamıştım. Bu nedenle de gözlerimi açtığımda ilk baktığım şey, sabahın olup olmadığı olurdu. Bu durum bende alışkanlık haline gelmişti. Günün aydınlığı, benim için her ne kadar yeni bir güne uyanıp gece gördüğüm kabuslardan kurtuluş olsa da gün içinde çektiğim sıkıntılardan dolayı benim için bir azaptı. Böyle bir ikilemin içindeydim. Kısacası ne gecesi gece, ne gündüzü gündüz olan insanlardandım. Her iki şekilde de benim için pek de güzel geçmiyordu.

Tamamen ayıldığımda derin bir nefes alarak yeni güne kendimi içten içe hazırlamaya çalıştım. Anlamlandıramadığım tuhaf bir his sarmıştı içimi. Hisleri kuvvetli olanlardan sayılmazdım fakat bugün benim için farklı bir şeyler olacakmış gibi hissediyordum. Ya da ben öyle olmasını istediğim için bilinçaltım bana oyun oynuyordu. Yataktan çıkmak istemiyordum fakat perdenin ardındaki güneş, sabahın neşesi olan kuş sesler kalkmam gerektiğini gösteriyordu. Kuşlar güneş ile yarışırcasına nasıl da güzel ve cıvıl cıvıldı. Kuş seslerine ve güneşe aldanmayarak yatağımda uzanmaya devam ettim. Çoğu gece olduğu gibi yine gördüğüm kabusun kalıntıları düşüncelerimi akmaya başlamıştı. Her ne kadar düşünmemeye çalışsam da başaramıyordum. Bu yüzden düzensiz bir uykum vardı. Birçok şeye alıştığım gibi buna da alışmıştım. Çok zor bir çocukluğum olmuştu. Yaralıydı her yanım. Zaten çocukluğundan yaralı olan insanlar, izlerini her daim ruhunda taşırdı. Benim de ruhum çok yaralıydı. Çok büyük acılarda dibine kadar batmış, boğulmuştum fakat yine de dışarıya karşı güçlü durabilmeyi bir şekilde başarıyordum. Buna mecburdum. Yoksa kendimi hayata karşı koruyamaz, kaybolup giderdim.

Ailem öldüğünde henüz 6 yaşında küçücük bir çocuktum. O günden sonra felaketlerin ardı arkası kesilmedi. Daha bir saat öncesine kadar cıvıl cıvıl konuşup, neşeyle şakımalarımın o gün son olacağını bilemezdim. Annesiz ve babasız kalmanın zorluğunu büyüdükçe anladım. Ailem öldükten sonra yine de kendimi kimsesiz kalmış biri olarak saymıyordum. Beni seven, bana sahip çıkan amcam vardı ve amcam benim bu hayattaki en iyi şansımdı. Tabi ben bugüne kadar amcamın tek şansım olduğunu düşünüyordum fakat ileriki zamanlarda olacakları ben bile tahmin edemeyecektim.

Amcam, beni hiçbir zaman kendi çocuklarından ayırmazdı, beni de onlar kadar çok severdi. İstemsiz yüzümde küçük bir gülümseme oluştu. Babamın yerine koyduğum amcam, bu hayatta sahip olduğum en değerli insandı. Tabi birde amcamın oğlu Murat vardı. Murat'ı da doğmamış, henüz annemin karnındayken annemle birlikte kaybettiğim erkek kardeşimin yerine koymuştum. Murat, 16 yaşında bir gençti. Amcam o doğduğunda ona ölen babamın ismini vermişti. Zaten görünüş olarak babama çok benzerdi. Bazen bana baktığında sanki karşımda bana sevgiyle bakan babamı görürdüm kahverengi gözlerinde. Sanırım bu genelde ailemi çok özlediğim zamanlarda hissettiğim ve ortaya çıkan bir duyguydu. Onları hiçbir zaman aklımdan çıkaramazdım. Özellikle de o günü. O kara gün, zihnime öyle bir kazınmıştı ki, unutamıyordum. Zihnimin derinliklerinden çıkarıp atamıyordum. Derin bir nefes aldım ve boğazımdaki yumrunun geçmesi adına yutkundum. Düşüncelerimi o günden uzaklaştırdım ve başka şeylere odaklanmaya çalıştım.

SESSİZ GELİN (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin