cennetim...
hayır cennetin değilim, cehenneminin tam ortasındayım, gölgeler, karanlık soğuk ve acımasız, bağırıyor, haykırıyor, ben yorganı kafama çekip titredikçe kahkalarıyla gülüyor bana,
öyle korkuyorum ki, anlatamam, nasıl anlatırım, daha beş yaşındayım, ellerimi kulaklarıma siper edip sussun beni bıraksın diye dua ediyorum,
o dualar bana işlemez cennetim... diyor ses, neden bana cennetim dediğini şimdi ki aklım daha iyi anlıyor, ben onun cennet biletiyim, ben onun geçiş ücretiyim, benim bedenim ruhum onun huzura kavuşması için sevdiğine varması için sadece üzerime basacağı bir basamak,
hadi oyun oynayalım... dediğinde küçücük aklımla gülüyorum gecenin karanlık sisine,
ne oynayacağız... diyorum, önümden süzülerek dışarıya çıkıyor,
beni takip et, cennetim... diyor, tamam diyorum ve arkasından gecenin karanlığına çıkıyorum, dört tane üst üste konulmuş tuğla karşı karıya dizilmiş ve üzerinde ince bir tahta parçası var, boyun parmak kadar, o gün bana çok yüksek gelmişti ,
bunu üzerinde yürüyüp düşmeden karşıya varırsan dile benden ne dilersen....
sen benim Alaaddinim misin? diyorum öyle ya masalda oda dile benden ne dilerse demiyor mu?
öyle diyorsan öyle olsun cennetim... diyor, tamam diyorum çıkıyorum tahtanın üzerine, ama ayaklarımın altında hissettiğim incelik önce korkutuyor beni, bir adım attığımda sanki kırılacak gibiydi, ama şansımı denemek istedim, ikinci adım, üçüncü, dördüncü derken, son iki adımım kalmıştı, ve ne isteyeceğime şimdiden karar vermeliydim,
ama şansım yaver gitmedi, beşinci adımda tahta kırıldı ve bacağım iki sivri kırıkları olan tahtanın arasında kalırken acıyla çığlık attım, kırılan tahtanın iki sivri ucu dizime girmiş diğer taraftan çıkmıştı,
gölgemin beni kurtaracağını sanarak yardım et diye bağırırken o havada süzüldü ve
''herkese inanma, kimseye güvenme, kimseden bir şey bekleme, yoksa canın çok yanar'' demişti, işte o yara bana her zaman inanmamam güvenmemem, beklememem gerektiğini hatırlatır,
yavaşça doğruldum yattığım yerden...neresiydi burası, neden bu kadar güzel kokuyordu, nasıl bu kadar temiz olabilirdi, ne bir iblis nasıl bu kadar düzenli, olabilirdi, ve bu karnımı gucurdatan kokuların nedeni neydi,
kokuyu takip et dedi midem, dinlenmiştim ama güçsüzdüm, çünkü açtım, cehennemden çıkmıştım ve pencereden gelen meltem bana serinliğin en güzelini getiriyordu, uzun bir koridorun sonunda ki tıkırtıları takip ettim ve mutfağı buldum, aynen söyle bir manzarayla karşılaştım,
lanet olsun... napıyordu ocağın başında, ve neden çıplaktı, galiba ölüyorum, galibası yok gerçekten de ölüyorum,
''kapıda dikilmeyi bırak, ve bana öyle bakmayı da'' nasıl bakıyordum ki, ahhh kahretsin, kıpırda kızım, kıpırda çaktırma dedim kendime ve bir kaç adım atıp onun bu devasa sırtına, kaslarına, kalçalarında ki gamzelere bakmamaya özen gösterdim ve gidip yanında durdum,
''ne yapıyorsun'' dedim normal olmaya çalışarak
''hala kahvaltı etmeyi sevmiyor olabilirsin ama bu gün edeceksin'' emirler, emirler, hep emirler,
''iblisler kahvaltı eder mi?'' dedim
''hayır bu benim için değil senin için''dedi elinde ki omleti ustaca havaya fırlattı ve diğer yüzeyi için pişmeye bırakırken yandan bir bakış attı bana, ama hemen gözleri koluma değdi, unutmuştum, yanık izim,
''geçmiş'' dedi tenimi karıncalandıracak kadar yumuşakça dokundu ve hemen elini geri çekti, haklıydı geçmişti
''bu..nasıl olabilir'' dedim, oysa yeni bir yanık izim oldu diye mutluydum bile,
''çünkü'' dedi ve tamamen bana dönüp bana tepeden baktı,
''vücudunda benden başka kimsenin izi olamaz'' dedi benim nefesim kesilirken o omleti tabağa aldı, bir kaç dilim ekmek kesti, özenle masaya koydu, ve eliyle oturmamı işaret etti,
''şey...sen neden giyinmiyorsun, hava biraz serin de'' dedim ama dediğimi kendim bile garipsedim, saçmalanın daniskasını yapmıştım şuanda, ve asla bu kadar rezil olmamıştım, o bana gülerken
''ya tabi, kesin üşürüm dimi'' dedi gülümseyerek, ben konuyu değiştirmek için hemen hamle yaptım
''burası kimin evi'' dedim sandalyeme oturdum oda karşıma oturdu, bir tek benim önümde tabak vardı,
''dedim ya, dün gece seni öpmeden sen öpücüğümden bayılmadan hemen önce'' dedi, ben küçücük ısırık aldığım ekmeği yutamazken o karşımda eğleniyor gibiydi,
''kızarıyorsun, inanamıyorum, sen ve benim cümlelerimden kızarıyorsun'' dedi şaşkınca
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE
FantasyHayatim boyunca herkes bana deli dedi. Bir sey ne kadar sık dile getirilirse o olurmuş derler. Olur muydu? Olurdu biliyordum. Adim asel.... alkolik bir baba faise bir anne ozurlu bir kardeş ve yillarca turkiyede ki tum yetistirme yurtlarini gezen...