bu kesitten sonra, o geceyi isteriz yorumlarınızı okumak için sabırsızlanıyorum. hangi gece diye şaşırdığınızı görür gibiyim, sizi meraklandırmayı seviyorum:)))) açıklamayı en aşağıda yaptım...keyifle okuyun...
ADAM... bu adam, kollarında olduğum adam,
karnımda ki kurtçukları, kelebeklere dönüştürüyordu, nasılda güzel bir histi, kollarında olmak, korkusuzca, çekinmeden, utanmadan, korkmadan,
koynunda uyanmak... hemde çırılçıplak...
dün gece... tanrım, dün gece...
yavaşça araladım gözlerimi, karşımda ki duvarda boydan boya asılı olan aynada kendimi aynen böyle gördüm, ve gördüklerime inanamayarak kapattım gözlerimi,
tanrım, onun yatağındaydım, hemde çırılçıplak, derince bir nefes aldım, onun olmuştum, dün gece aklıma gelince sertçe ısırdım dudaklarımı, ama acıyla gözlerimi tekrar açtım, dudaklarım acıyordu, hemde çok, neden mi?
bir iblisin koynuna girerseniz, dudaklarınıza dokunamazsınız, hatta yataktan bile çıkamazsınız, ve hatta şansınız varsa yürüyebilirsiniz, ama benim gibi dünyanın en sert iblisinin tün gece üzerinizden kalkmadığını düşünürsek, yürüme ihtimalim sıfırın altında olur,
böyle olumsuz konuştuğuma bakmayın dünya üzerinde ki en mutlu kadınım, hatta diğer tarafta ki en mutlu kadın olduğumu bile iddia edebilirim,
sanki midemde ki kelebekler tek tek dışarı çıkmış gibiydi, etrafımda ki hayat oda, herşey bana çok güzel geliyordu,
yerde ki kanlı çarşaf bile, tenimde ki acı bile, ruhumda ki karmaşa bile, bedenimde ki ada çayı kokusu bile, onun olduğumun mutlak kanıtıydı, ve ben çok mutluydum,
ama yalnızdım... ilk sabahımızda yalnızdım bu yatakta, oysa onunla uyanmayı istemiştim sabah, hatta ondan önce uyanmayı ve kahvaltı hazırlamayı, tabi mutfak tam takır değilse,
üzerimde ki örtüyü kenara attım, ve kendime ha gayret diyerek, ama gülerek yataktan doğruldum,
evet, kesinlikle yürümeyecektim, hatta oturamayacaktım, canım acıyordu, gözlerimi kapattım ve onun dün gece sabaha kadar bana yaptıklarının anısı gözlerimde canlandı, ve ben yine dudaklarımı ısırdım,
ahhh tanrım... istiyordum, onu şimdi burda, gerçekten de nerdeydi bu adam, beni nasıl yalnız bırakırdı ilk sabahımızda,
yerde ki hırkamı üzerime giyip küçük ve acılı adımlarla salona geçtim, ev fazla sessizdi, mutfakta da yoktu, pencereden baktım, arabada burda değildi, sinirle arkamı döndüğümde
buzdolabının üzerinde ki notu gördüm,
umarım bu notu okumadan geri gelirim, sana harika bir kahvaltı hazırlarım, ve sen o haldeyken yatağımıza geri gelirim, çünkü evde senin besleneceğin hiç bir şey yok, benimde bir şey yemediğimi düşünürsek, dün geceden bitkin yorgun ve aç uyanacaksın, ve eğer okuyorsan bu notu, hemen döneceğim, kıyafetlerini arama, çünkü hepsini çöpe attım, zaten giyecek bir şeyinde kalmamıştı, :)
gülücük...notun sonunda gülücük vardı, ve haklıydı da, dün gece ki harpte, tüm kıyafetlerimi param parça etmişti, bu hırkayla kala kalmıştım, ama halimden şikayetçi değildim,
sonuçta,ölmüş, dirilmiş, hafızası silinmiş beş yıl yalandan yaşamış, ama sonunda gerçeğime kavuşmuştum kim ve ne benim mutluluğumu çalabilirdi,
''ben...'' diyen sesle arkamı döndüğümde, karşımda gördüğüme inanamadım,
aşmina, tam karşımdaydı, ve sabah güneşinin pencereden sızan ışığında elinde ki parlak uzun saplı gümüşi bıçak aydınlatıyordu mutfağımı,
evet, burası benimdi, benim evim benim mutfağım, ve amun, oda benimdi, onu benden cennetten kaçan bir sürtük alamazdı,
''sen'' dedim, onun ben lafına karşılık, ve o konuşmada, devam ettim
''sen benden hiç bir şey alamazsın aşmina''
''doğru, ama sen benden alabilirsin dimi, onda sorun yok'' dedi, aramızda sadece masa vardı ve bu masa onun bana ulaşmasını ne kadar engellerdi bilmiyordum,
lanet olsun, amun nerdeysen çabuk gel artık...
''başardığını sanıyorsun, belki şimdilik evet ama ben daha son sözümü söylemedim'' dedi, ve bir akç adım yana atıp masanın altına elini koyup masayı mutfak kapısına doğru bir çırpıda fırlattı, sanki kuru bir ağaç dalıymış gibiydi masa onun ellerinde, cennte ki kadınlara ne yediriyorlardı, uranyum falan mı? yada güç iğnesimi yapıyorlardı, bu kadın bunu nasıl yapabilirdi,
bir kaç adım geriye gittim, üstüme geliyordu, tamam mutfaktaydım kendimi korumam için yeterli alet vardı ama bu kadın zaten ölüydü, ona ne kadar zarar verebilirdim,
''amunu benden alamayacaksın'' dediğinde bir adım daha yakalştı bana,
''ne sen, nede karnına koyduğu piç onu benden alamayacak'' derken hırkamın açık olan önünden karnıma bakıyordu ve bıçağının ucuyla karnımı gösteriyordu,
beynim haykırıyordu... karnına koyduğu piç, nasıl olurdu biyolojik olarak imkansızdı, nasıl bilebilirdi hamile miydim? ama amun, o yaşamıyordu, ölüydü,
ellerim istemsizce karnıma giderken, dudaklarım kocaman bir gülümsemeyle çevrildi,
hamileydim... yoksa aşmina dünyaya inmez, hele ki bir yalan olsa asla bunu söylemezdi, emindim, onun çocuğunu doğuracaktım...
''hayır canım doğuramayacaksın'' diyen sesle, karnımda ki elimin altından giren keskin acıyla gözlerimi yavaşça aşağıya indirdim,
aşminanın elinde ki bıçak karnımdaydı...
bu bölüm...bir sonra ki bölümün küçük bir kesitiydi, şimdi hepiniz amun ve aselin geçirdiği o muhteşen geceyi merak ediyorsunuz... bu kesitti yeni bölümü isteyenler bir zahmet 75 vote 50 yorum yapsın...
şimdiden teşekkürler...sibel....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GÖLGE
FantasyHayatim boyunca herkes bana deli dedi. Bir sey ne kadar sık dile getirilirse o olurmuş derler. Olur muydu? Olurdu biliyordum. Adim asel.... alkolik bir baba faise bir anne ozurlu bir kardeş ve yillarca turkiyede ki tum yetistirme yurtlarini gezen...