BÖLÜM 13

3K 330 30
                                    


Hayatım nasıl bu kadar karışmıştı? Nasıl bu kadar büyük bir pisliğe bulaşmıştım? Peki, bu pislik beni ne zaman içine çekip nefessiz bırakacaktı? Her şeye rağmen hala hayattaydım ama ne zamana kadar?

Gözümü açtığımdan beri düşündüğüm şey bunlardı ve bu sorular beynimin en ücra köşesine sinmiş korkularımı gün yüzüne çıkarıyordu. Fırtınaya yakalanmış bir sandal gibiydim ve neredeyse alabora olup denizin dibini boylayacaktım. Bundan emindim, çünkü iliklerime kadar tükenmiştim ve geriye kalan birkaç damla beni sadece bir sonraki güne çıkarabilirdi. Ayrıca delirmiştim ya da hayaletler gerçekti ve biri bana musallat olmuştu. İkincisini tercih ederdim, hiç değilse bir din adamı ya da kendini büyücü sanan birilerini bulup Galina'dan kurtulmanın yolunu arayabilirdim ama zihnimle savaşamazdım. Bu, kaybedeceğini bildiğin bir düşmana savaş açmak gibi bir şey olurdu.

Sinirle oflayıp yattığım yerden pis tavanı seyretmeye ve düşünmeye devam ettim. Diana Medusa'ydı. Tanrım! Bunları hala aklım almıyordu ama o oydu işte. Kafesin içinde dövüştüğü adamı yere serip yanıma gelmişti ve üzgünüm dedikten sonra yüzlerce kişinin önünde beni pataklamıştı ve ne yazık ki karnımdaki şiddetli ağrıyı dindirebilecek herhangi bir şeyim yoktu. Neyse ki kabuk bağlayan yaram sadece biraz kanamış, yara yeniden açılmamıştı. Yine de acı çok fazlaydı ve açıkçası bir tane ağrı kesici işime çok yarardı.

Tanrım!

Beni fena benzetmişti. Son darbesi kafamaydı ve şimdi orası feci acıyordu. Tamam, Diana yarışta bana bilerek yenilmişti, bundan artık tamamen emindim. Peki, dolabıma bırakılan sayıların arkasında da o mu vardı? Sonuçta birinde sekize güven yazılıydı ve onun arkasından Diana çıkmıştı. Sahi, YEM'e nasıl girmişti? Victor onun kaçtığını söylemişti, oraya girmeyi nasıl başarmıştı?

Bunu ona sormak için deliriyordum ama uyandığım yer yine kapatıldığım hücre olunca Diana'nın pek güvenilir olduğuna inanasım gelmiyordu. Yani, söyleyeceği şeylere güvenip güvenemeyeceğimden emin değildim. Sonuçta onun arkadaşıydım, beni önce pataklayıp sonra yeniden hücreye kilitlemesine bir anlam veremiyordum. Ah, bir de Calvin sorunu vardı. Nasıl olur da ikisi arkadaş olabiliyordu? Birbirlerini nereden tanıyorlardı? Peki, Calvin neden bizi bile bile ateşe atmıştı ve Medusa'yı, şey, yani Diana'yı dağ evine çağıramaz mıydı? Neden biz gelmek zorundaydık ki!

Kafam çok karışıktı ve Calvin'den başka kimse merakımı gideremezdi ama o da burada değildi. Yine tek başımaydım. Hayır, tek başıma olduğum pek sayılmaz. Galina arada sırada ziyarete geliyordu. Bunu normal karşılamaya başladığımı anladığım o ilk an dehşete kapılmıştım ama şimdi aldırış etmiyordum. Delirdiğime artık emindim ve bunu kabul ediyordum.

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Küçük yatağın üzerine sünger niyetine serilen eski battaniye hiçbir işe yaramıyor, yatak demirleri sırtıma batıyordu ama halime şükretmem gerektiğini biliyordum. Sonuçta soğuk betona serilmiş pis kartonların üzerinde yatmıyordum. Yavaşça doğrulup oturur pozisyona geçtim ve sırtımı duvara yasladım. Duvarın soğukluğu sırtımdan tüm vücuduma yayılıp hissettiğim uyuşukluğu biraz olsun dindirdi.

Koridorda yine ayak sesleri yankılanmaya başlayınca oturduğum yerde donup kaldım, ardından tüm hissettiğim acıya rağmen ayağa kalkıp parmaklıklara doğru yürüdüm ve geleni görmeye çalıştım. Koridorun sonundan bana doğru hızlı adımlarla yürüyen bir adam vardı. Birkaç dakika sonra bunun Calvin olduğunu fark ettim. Hadi canım! Kaşlarımı çatıp hücre kapısına kadar gelmesini bekledim. Neler oluyor? Calvin tam önümde durup cebinden uzun ince bir şey çıkardı ve hücrenin kapı deliğine sokup çevirmeye başladı.

KUKLA: Y.A.K   ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin