Sonunda araba durdu ve kapı açılma sesleri yükseldi havada. Solumda oturan adam kolumdan tutup dışarı çıkmam için çekiştirince sinirle söylendim ama istediği şeyi de yaptım. Dışarı çıkınca soğuk hava bir balyoz gibi çarptı vücuduma. Yağmur dinmişti ama ıslak kıyafetlerim beni soğuktan korumuyordu.
Kolumu sıkıca saran iri yarı eller eşliğinde bir kaç yüz metre yürüdüm. Önümü göremiyordum, bu yüzden sürekli sendeliyor ya da adım atarken ister istemez tereddüt ediyordum. Bir süre böyle devam ettikten sonra demir bir kapının açılma sesi doldu kulaklarıma. Kafamı yukarı kaldırıp etrafı görebilmek için çabaladım ama karanlık gözlerimi esir almış gibiydi, ne kadar çabalasam da en ufak bir ışık dahi göremiyordum. Yürümeye devam ettik, muhtemelen sesini duyduğum kapıdan içeri girmiştik. Havayı istila eden yoğun küf kokusuyla yüzümü buruşturdum.
Bir kaç merdiven inip bir süre daha yürüdük. İlerledikçe burnuma dolan küf kokusu daha da yoğunlaşıyordu. Korkuyla titredim, Marcus'un beni kapattığı hücre gelmişti aklıma. Orası da tıpkı şuan olduğum yer gibi küf ve ölüm kokuyordu. Sonunda kollarımı tutan adam ellerimin bağını çözüp beni öne doğru itti. Son anda dengemi sağlayıp düşmekten kurtuldum, ardından göz bağımı çıkarıp olduğum yeri inceledim. İlk fark ettiğim şey bir duvardan diğerini kaplayan demir parmaklıklardı. Çok büyük değildi, sol köşede pis bir lazımlık, sağ tarafta eski püskü tek kişilik bir yatak vardı ama üzerinde sünger yerine eski bir battaniye yer alıyordu. Hiç değilse yerde yatmak zorunda değildim.
Duvarlar üst üste yerleştirilmiş şekilsiz taşlardan yapılmıştı. Bana orta çağ mimarisini hatırlatıyordu bu yer. Duvarda pencere yoktu, ya da nefes alıp verebileceğim açık küçük bir alan. Korkuyla iç çektim, yine bir hücreye kapatılmıştım.
Hayır, hayır!
Yeniden olmazdı!
Kalp atışlarım hızlandı, vücudum titremeye başladı. Derin derin nefesler alıp vermeye ve hissettiğim bu yoğun duygulardan uzaklaşmaya çalıştım ama başaramıyordum. Korku önce aklımı, sonra da kalbimi istila ederken hiçbir şey yapamadım. Dudağımın içini ısırıp tepki vermemeye çalıştım ama alnım çoktan boncuk boncuk ter olmuştu.
O sırada beni hücreye getiren adam demir parmaklıklara doğru eğilip ''Uslu dur, yoksa sonucuna katlanırsın,''dedi gülerek.
Gülüyordu.
O an tüm korkum yerini öfkeye bırakırken gözlerimi kan bürüdü. Öne doğru fırladım ve yumruğumu demir parmaklıkların izin verdiği kadar ileri savurdum. Yumruğum demir parmaklıklardan birine çarpıp tam çenesine denk geldi. Elim fena acımıştı ama umursamadım. Adam çenesini tutup ateş saçan gözlerini bana dikti ve havaya birkaç küfür savurup demir parmaklıkların kilidini açmak için harekete geçti ama arkadan gelen başka bir adamın sözleri onu engelledi.
''Ne yapıyorsun o Medusa'nın,'' dedi ve adamı benden uzaklaştırdı.
Yalnız kalınca birkaç saniye boyunca gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım. Sorun yoktu, Calvin ne yaptığını biliyor olmalıydı. Ayrıca Medusa onun dostuydu, yani burada uzun süre kalmayacaktık. Umarım. Kendimi daha iyi hissedince gözlerimi yeniden açıp demir parmaklılara doğru yürüdüm ve etrafı incelemeye çalıştım. Her şeye hazırlıklı olmam gerekiyordu, bunun için bulunduğum noktayı ezberlemem ve ona göre bir plan yapmalıydım. Hem böylece aklım biraz meşgul olur ve içimde bir yerlerde gizlenen korkuyu da geri plana atabilirdim.
Tamam, sakin ol.
Hemen önümde, beş altı adım genişliğinde bir alan vardı ve alan sağa sola doğru uzuyordu. Oraya koridor da diyebilirdik aslında. Karşımda ise yine şekilsiz, sarımsı taşlardan yapılmış bir duvar vardı ama sağım ve solum tıpkı bulunduğum yer gibi hücrelerle çevrelenmişti. Orta çağdan kalma bir yapıtın içinde olduğumdan emin olmaya başlıyordum artık. Her şey, şuan sıkı sıkı tutunduğum parmaklıklar bile çok eskiydi. Daha iyi görebilmek için gözlerimi karanlık alana odakladım. Tavana belli aralıklarla yerleştirilmiş loş ışıklar etrafı az çok aydınlatıyor ve bazı şeyleri görmemi sağlıyordu ama yeterli değildi. Çok fazla karanlık alan vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUKLA: Y.A.K ( -TAMAMLANDI- )
ActionNot: Kukla serisinin ikinci kitabıdır. Önce ''Kukla: Y.E.M'' adlı hikayeyi okuyunuz. Yeraltı iyice karıştı. Seçim günü YAK saldırıya uğradı ve kaçırıldım. Benden ne istediklerini ya da onlara ne verebileceğimi bilmiyordum. Neden orada olduğum hakkı...