Yavaş ve temkinli adımlarla adamın arkasından yürürken belime sıkıştırdığım silahın hissettirdiği hafif baskı rahatlamamı sağlıyordu. Fakat adamın az önce yaptıklarını düşündükçe, bizden bin kat daha profesyonel olduğu apaçık belliydi. Başka bir örgüte falan mı bulaşıyorduk acaba? Bunu düşünmek bile tüylerimin diken diken olmasına neden oluyordu. Başka bela istemiyordum, zaten yeterince sorunumuz vardı.
Ama bunların dışında ona itaat etmemin bir sebebi vardı. Bizi kurtarmıştı ve nazikçe bizi arabasına çağırmıştı. Eğer kabul etmeseydik zor kullanır mıydı? Muhtemelen evet ama silahlarımızı da almamıştı. Bu, merak duygum kabarmasına neden olmuştu. Ayrıca ona kim olduğunu sorduğumda bana yardım talebim olduğunu söylemişti. Bu da O'nun adamı olduğunu düşünmeme neden olmuştu.
Umarım yanılmıyorumdur.
Birkaç dakika sonra siyah bir Bmw'nin önünde durduk. Elindeki kumandanın düğmesine basıp arabanın kilidini açtı ve bize dönüp ''Hadi binin,'' dedi. Ardından sürücü kapısını açıp yerleşti.
Rex bana dikkatli olmamı söyleyen bir bakış attıktan sonra arabanın arka kapısını açtı ve binmem için bekledi. İtiraz etmeyip arabaya bindim, o da yanıma oturdu. Ön koltuğa ise Mike yerleşmişti. Jason arabayı çalıştırıp gayet rahat bir şekilde ilerlerken, geriye doğru yaslanıp dikkatlice onu inceledim. Yüzünde karşılaştığımızdan beri neredeyse hiç sönmeyen hafif bir gülücük vardı. Neden gülümsediği hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama bu biraz sinir bozucuydu. Özellikle bir düzine adam tarafından kovalanıp, kızartılmış tavuğa dönmekten son anda kurtulduktan sonra. Adam arızalı birine benziyordu.
Tam da ihtiyacımız olan şey!
Yüzünü incelemeye devam ettim. Açık kahve renk saçlarını alnından geriye doğru taramıştı ama onca yaşanılan arbedeye rağmen tek bir tel bile yerinden oynamamıştı. Biçimli bir suratı vardı. Yüzünde tek bir kırışıklığın bile olmaması onun ya genç olduğunu gösteriyordu ya da genleri mükemmel ötesiydi. Başka bir açıklama bulamıyordum. Çenesini hafifçe saran kısa sakalı ve çıkık elmacık kemikleri onu karizmatik gösteriyordu. Ayrıca uzun boylu ve yapılıydı da, geniş omuzları giydiği takım elbiseyi zorluyordu.
Tüm bunlar birleşince ortaya göz boyayan bir tablo çıkıyordu. Normal bir zamanda, yani Yeraltı dünyası hakkında tamamen kör olduğum o dönemlerden birinde onunla karşılaşmış olsaydım eğer, sadece yakışıklılığına odaklanıp derisinin altında barındırdığı o tehlikeyi fark edemezdim. Ama normal bir zamanda değildik, artık her şeyin altında art niyet arayan bir kadına dönüşmüştüm ve ben, onun tehlikeli bir adam olduğunu anlayabiliyordum. Yakışıklılığını diğer insanlara karşı bir kalkan olarak kullanabilirdi ama ben ona kanacak kadar toy değildim.
Gözlerim hafifçe yukarı doğru kalkmış dudaklarına odaklandı. Tanrım! Gülümsemeye devam ettikçe öfkem de artıyordu. Cidden çok sinir bozucu bir durumdu. Belki de bunun için yapıyordu. İnsanları sinir etmek hoşuna gidiyordu. Ya da etkilemek? Bir anda kaşlarım çatıldı.
Ne o, yakışıklı bir adam gülümsüyor diye ayılıp bayılacağımı mı sanıyordu?
Çok beklerdi.
Gözlerim, adamın sağ elinin üzerindeki ejderha dövmesine takıldı. Elinin üzerini tamamen kaplayan ejderha kafası tüylerimi diken diken ederken, hafifçe irkildim. Dövmeyi her kim yaptıysa çok iyi bir iş çıkarmıştı çünkü ejderha ciddi anlamda gerçekçi duruyordu. Uzanıp ona dokunsam kırmızı tüylerini hissedebilirmişim gibiydi sanki. Derin bir nefes alıp elinin üzerinden bileklerine doğru devam eden dövmeye odaklanmaya devam ettim. Muhtemelen dövmenin devamı kolunu tamamen sarıyordu ama pahalı ceketi onu gizlemişti. Gözlerimi ondan çektim ve yolu izlemeye başladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUKLA: Y.A.K ( -TAMAMLANDI- )
AkcjaNot: Kukla serisinin ikinci kitabıdır. Önce ''Kukla: Y.E.M'' adlı hikayeyi okuyunuz. Yeraltı iyice karıştı. Seçim günü YAK saldırıya uğradı ve kaçırıldım. Benden ne istediklerini ya da onlara ne verebileceğimi bilmiyordum. Neden orada olduğum hakkı...