Derin bir nefes alıp önümde yürüyen Jason'ın ensesine değen saçlarına çevirdim gözlerimi. Ay ışığında hafifçe parlıyor ve rüzgarda küçük bukleleri dalgalanıyordu. Gözümün neden oraya odaklandığını bilmiyordum, sanırım tam önümde olduğu içindi. Yürüyüşü sert, adımları gecenin karanlığında bile sağlam basıyordu zemine. Bu kadar güçlü olması şaşırtıyordu beni. Rex'de aynı etkiyi yaratıyordu bende. Güçlüydü ve her şeye rağmen aşılması imkansız bir dağ gibiydi. İkisi arasında pek fazla fark göremiyordum ama kalbim Rex'in daha iyi olduğunu söylerken, mantığım Jason'ın Yeraltı dünyasının en iyi ajanlarından biri olduğunu söylüyordu.
Düşüncelerimi bir kenara bıraktım hızla.
Bunu, tehlikeli bir yolculuk yaparken neden düşünüyordum?
Belki de kendimi oyalıyor ve böylece sakin kalmayı hedefliyordum.
Gözlerimi Jason'dan çekip hemen arkamdan gelen ve vücut ısısını hissedebildiğim Rex'e çevirdim. Anında bana dönüp uzandı ve elimi, sanki ben buradayım merak etme dercesine birkaç kez sıkıp bıraktı.
Tanrım!
Ben şanslı bir kadındım!
Göremeyeceğini bilsem de ona gülümsedim ve önüme dönüp yürümeye devam ettim. Ormana gireli birkaç dakika olmuştu. Hava karanlık, etraf sessizdi. Ayrıca çimenler fazlasıyla ıslaktı, sanırım bir süre önce buraya yağmur yağmıştı. Yağmur yağmış olması tamamen şanssızlığımızdı. Düşüp bir yerimizi kırma ihtimalimiz fazlasıyla çoktu çünkü. Hiç değilse bu yağmur insanların evlerine girmelerini sağlardı, yani etrafta nöbetçiler hariç kimse olmamalıydı, Tabii bu benim düşüncemdi.
Tam bunları düşünürken ayağım birden kaydı ve sendeledim ama düşmeden dengemi sağlamayı başardım.
Ne demiştim ben az önce!
Rex kolumu hafifçe tutup '' İyi misin?'' diye sordu hızla.
Ona doğru döndüm ve fısıltıyla '' İyiyim,'' diye cevap verdim ve yürümeye devam ettim.
Dümdüz yürümeye çalışmak zordu. Bazen önümüze engeller çıkıyor, bu çıkan engellerin etrafından dolaşınca da yolu şaşırıyorduk ama Jason tetikteydi ve sanki nereye gideceğini biliyormuş gibi bizi eski istikametimize geri döndürüyordu. Birden bir dal çıtırtısı kapladı havayı. Yerimde donup kalsam da Mike'ın ''Benden geldi,'' demesiyle tuttuğum nefesimi hızla bıraktım. Ne yaparsak yapalım ayak seslerimizi yok edemiyorduk. Toprağa her basışımda çatırdılar etrafa yayılıyor, bu da gerilmeme neden oluyordu.
Uzun bir süre daha yola devam ettikten sonra sonunda Karanlık vadi sakinlerinin evleri görüş açımıza girmeye başladı. Hala uzaktaydı, henüz ikinci ormanı bile geçememiştik ama ışıklar ve evler buradan bile az çok seçilebiliyordu. Yan yana dizilmiş gecekonduların pencerelerinden dışarıya doğru taşan ışıklar biraz olsun rahatlamamı sağladı. Hala ormanın içindeydik ve etrafımız hala karanlıktı ama bulunduğumuz yerden iki ormanın ortasından geçip Karanlık vadiyi boydan boya saran asfalt yolu sokak lambalarının cılız ışığı sayesinde az çok görebiliyorduk. Asfalt yola ulaşınca Karanlık Vadiyi de net görebilecektik, bu sayede Calvin'le kaçarken kullandığımız geçidi bulabilirdim. Sonuçta burada kaç tane orta çağdan kalma taş bina olabilirdi ki? Ayrıca kuryemiz bizi tam da istediğimiz yerin yakınlarına bırakmıştı, yani bırakacağını söylemişti.
Yürümeye devam ettik ama asfalt yola yüz metreden daha az kala Jason aniden durup elini kaldırdı. Gözüm karanlığa alıştığı için az da olsa bu hareketini görebilmiştim. Birden bire durduk ve neler döndüğünü anlamaya çalıştık. Etrafta uzun ağaçlardan veya yerlere saçılmış dal parçalarından başka hiç kimse yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KUKLA: Y.A.K ( -TAMAMLANDI- )
AksiyonNot: Kukla serisinin ikinci kitabıdır. Önce ''Kukla: Y.E.M'' adlı hikayeyi okuyunuz. Yeraltı iyice karıştı. Seçim günü YAK saldırıya uğradı ve kaçırıldım. Benden ne istediklerini ya da onlara ne verebileceğimi bilmiyordum. Neden orada olduğum hakkı...