BÖLÜM 22

2.8K 255 40
                                    


Gözlerimi hissettiğim büyük bir korkuyla açtım. Kalbim gümbür gümbür atarken ellerim, görmüş olduğum rüyanın etkisiyle titriyordu. Lanet olsun! Yine aynı şeyler beynimde dönüp dolaşıyordu ve yine beni kara bir deliğin içine sürüklüyordu.

Buna daha ne kadar dayanabilirdim?

Kapım yavaşça çalındı, gözlerimi sıkı sıkı yumdum ve kendimi toparlamaya çalıştım. Ardından hızla doğrulup ''Gel,'' dedim, sesim çatlamıştı. İçeri giren Rex hafifçe gülümsedi, onun bu tatlı gülüşüyle hissettiğim korkularım uçup giderken kalbim az da olsa huzur buldu.

Rex, günümü aydınlatan tek şeydi ve buraya geldiğimizden beri bana çok nazik davranıyordu. Özellikle geçen günkü konuşmamızdan sonra ne sorarsam sorayım cevap veriyor, geçiştirmek için uğraşmıyordu. Ayrıca asla uyuduğum odaya izinsiz girmiyor, önce kapıyı çalıyordu. Şey, artık benimle uyumuyor, hemen yan tarafımdaki odada kalıyordu. Buna minnettardım. Muhtemelen biraz alana ihtiyacım olduğunu düşünüyordu ki haklıydı. Gördüğüm rüyalardan kan ter içinde uyanıyor, bazen de çığlıklarım odayı inletiyordu. İşte o anlarda onun yanımda olmamasına seviniyordum. Çıkardığım sesleri duyduğunu biliyordum, yanımda kalıp bana destek vermeyi delice arzuladığını da tahmin ediyordum ama beni o halde görmesini de asla istemiyordum. O da bunu biliyordu, beni çok iyi anlıyordu.

Yavaşça yatağıma oturdu ve ''Yine mi rüya gördün?'' diye sordu nazikçe.

Omuz silkip ''Önemli değil, atlatırım,'' diye cevap verdim ve yüzüme zorlama bir gülümseme yerleştirdim.

Rex bana uzandı ve alnıma küçük bir öpücük kondurdu. Ardından ''Aşağıya in, Mike sana özel peynirli krep yaptı, Tabii ben olsam yemezdim ilk defa yaptığını söylüyor,'' dedi yavaşça.

''Hemen geliyorum,'' diye onayladım.

Rex ayağa kalkıp odadan çıkınca ben de ayağa kalkıp odanın içinde yer alan banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım. Aynadaki yansımama kısa bir bakış attım. Saçlarım birbirine karışmıştı. Lavabonun kenarında duran saç tokasını alıp sıkı bir topuz yaptım. Şuan görünüşümle hiç uğraşacak halim yoktu.

Buraya geleli neredeyse beş gün oluyordu. O günden beri evin çevresinden uzaklaşmamıştık, tabii Mike'ın dışarı çıkıp erzak alması hariç. Dışarısı bizim için güvenli değildi, her yerde adamları olan bir sürü düşmanımız vardı. Buna rağmen artık boğuluyordum, burada oturup her an kapımızı kırılmasını beklemek gün geçtikçe beni bitiriyordu. Ayrıca buraya geldiğimizden beri O'dan da hiç zarf gelmemişti. Bizi bulamamış mıydı yoksa yardım etmekten vaz mı geçmişti? Bulamamış olmasını yeğlerdim, O bulamıyorsa başkası da bulamazdı. Yine de bir parçam bulması için dua ediyordu. Bu işi ne kadar kısa sürede bitirirsek o kadar iyiydi.

Merdivenlerden inerken Rex ve Mike'ın sesi doldu kulaklarıma, anladığım kadarıyla şakalaşıyorlardı. Güldüm, aslında iyi bir ekip olmuştuk. Mike tezgaha dayanmış elindeki tavaya bakıyor, Rex ise ona kıs kıs gülüyordu. İçeri girdiğimde Mike tavayı lavaboya attı, Rex ise yanıma gelip hafifçe kolumu tutup sıktı. Bu hareketi her gün sık sık yapardı, sanki aramızdaki bağı güçlendiriyor, sanki burada olduğumu kendine inandırmaya çalışıyordu. İtirazım yoktu, onun dokunuşları kendimi iyi hissetmemi sağlıyordu.

''Nerede benim krebim,'' dedim, lavabodaki tavayı görmemiş gibi yaparak.

Mike güldü ve masayı işaret ederek ''Seninki orada,'' dedi gülerek. Gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Sanırım yaptığı işten memnundu. Ortalığı saran yanık kokusuna rağmen hem de... Kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum ve ona sıcak bir gülümseme gönderdim.

KUKLA: Y.A.K   ( -TAMAMLANDI- )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin